Antalya ve Deniz kıyısı olan illerin tanitimi

Turkiye Turu Dugun Gelenekleri Plajlar Medya ik-eposta Web Sayfasi Yapilir Ankara Tanitim Evlilik Programlari Nostalji ve Anilar Ankara Havuzlar Ankara Tanitim 2 Fenerbahce  ilginc Oteller Burclar istanbul plajlar Otel ilesitim 2 Kpss Testler Kpss Testler 2 Gezici Rehber Gezici Rehber 2 Tuz Golu-Kaybolan Meslekler VOLKSWAGEN 1303 Antik Kentler ik Adresleri Alocular dikkat Memur Haber Firma ik Adresler Anadol STC Ana Sayfa Siyaset Ek Gelir Gezelim Gorelim Bodrum-izmir Antalya-Karisik iller Dini Sozluk 1 Dini Sozluk 2 Ozturkce  Firma listesi Turk Starlar Marka Hikayeleri Kangal  Cesitli Konular TROLEYBUS Gida Teroru Soykirimlar Yerli Araba iletisim Bilgilerim Twitter Takipci israil Boykot Teror Edebsizlik Derin Haber Yolsuzluk Aile  Askerlik-Sehitlik Hz Muhammed Cesitli konular e-bilet Asti Jigolo Servisi



Antalya Adrasan



Adrasan yakınlarında yer alan kayaların arasında böylesine güzel koylar yer alıyor.. Kumsala kadar gelen çam ağaçları. Masmavi deniz. Hepsi birarada, Antalya'ya 75 kilometre uzaklıktaki Adrasan'da sizleri bekliyor. Yakın zamana kadar sadece İngiliz, Alman ve İtalyanlar'ın yaz sezonu boyunca kapattığı koy, sakin tatil arayan, tatilcilerin gözdesi. Eğer disco bulunmayan bir tatil yeri arıyorsanız, Adrasan tam size göre. Adrasan, yeni adıyla Çavuşköyü, Türkiye'nin en güney ucundaki en son nokta diyebiliriz. Buradan sonra gidecek bir yerinizi yok. Yolunuz buraya düşerse, yapacağınız tek şey, denize kadar gelen çam ağaçlarının arasında, 2 kilometre uzunluğundaki kumsalda bol bol denize girip güneşlenmek. Akşamları da köyün yerlilerin işlettiği otellerin restoranlarında birbirinden leziz yemeklerin tadına bakacaksınız. Tatil dönüşü ise sizi artan kilolar bekliyor     Adrasan sahilinin genel görünüşü... Özel Araç Antalya - Kaş karayolu üzerinde bulunan Adrasan'a özel araçla gidiyorsanız; Ulupınar Kumluca yönünde ana yoldan giderken, Adrasan yazılı kavşaktan içeri giriyorsunuz. Bundan sonra 22 kilometre süren yolculuk yapmanız gerekiyor. Yol biraz virajlı. Hızınızı düşürmeniz şart. Ancak yol boyunca çam ağaçlarının arasında, sessizliğin sesini dinleyerek keyifle Adrasan sahiline ulaşma şansınız var. Virajların sona ermesinden sonra ilk olarak Çavuşköyü merkezine geliyorsunuz. Burada seraların bolluğu sizleri şaşırtmasın. Antalya ve yöresi Türkiye'nin sera cenneti olduğu için, Adrasan da bundan nasibini almış. Köylüler seracılıkla uğraşıyor. Sahilde toprağı olan aileler ise pansiyonculuk yapıyor. Köy merkezinden sonra ise sahile doğru yöneliyorsunuz. 2 kilometre süren yolculuk sonunda, denizin kıyısında toprak bir yol. Arkasında tek sıra 10-15 pansiyon ve hotel, bir kaç da restoran sizleri karşılıyor. Ne disco, ne gürültü, ne piyasa yeri. Bunlar yok. Otobüs Otobüs ile önce Antalya'a geliyorsunuz. Buradan akşam üstü Antalya garajından 15.45'de, Kaş - Patara minübüslerinin kalktığı yerden ise 16.00'da kalkan tek minübüs, sizi doğruca Adrasan'a getiriyor. Bir başka alternatif ise, Antalya'dan Kemer'e minibüslerle gitmek. Daha sonra da kalacağınız yeri arayıp sizi almalarını istemek. Bazı işletmeler bunu belli bir ücret karşılığında yapıyor. Hatta bazı müşteriler, özellikle yabancılar havalimanına gelip, kalacakları yere haber veriyorlar. Daha sonra da özel araçla alınıp kalacakları yere getiriliyorlar. Adrasan koyu mavi yolculuk teknelerinin mutlaka uğradıkları duraklardan biri... Adrasan ya da yeni adıyla Çavuşköyü, sit alanı olarak bilindiği için, yapılaşma yasak. Burada bulunan tesislerde yıllardır önce mavi yolculuk yatlarına hizmet için kurulan binalardan oluşuyor. O nedenle Adrasan'a gidince beş yıldızlı tesis hizmeti bulmayı beklemeyin. Ancak tesislerde yüzme havuzu, sıcak- soğuk su, her türlü yiyecek- içecek bulmak mümkün. Zaten Adrasan'da beş yıldızlı tesis yok. Trafik kargaşası da yok. Var olana gelince. Deniz , güneş, kimsenin birbirini rahatsız etmediği, 2 kilometre uzunluğunda kumsal, sakin atmosfer, güzel yemekler, kalacak aile pansiyonu ve otelleri... Kalacak yerlere gelince. Sahilde, deniz kenarında, kumsala 20 adım uzaklıktaki Adrasan Otel, bahçe içinde 10 bungalow ve 15 odalı otel binasından oluşuyor. Bu yılki seçimlerde belediye Başkanı seçilen Mustafa Taşkın, ailesiyle 20 yıldır bu tesisi işletiyor. Tesisin odaları temiz. Bungalowlar ise betondan yapılma. İçinde banyo ve tuvalet de yer alıyor. Ağaçların arasında bulunan tesis, hemen her yıl gelen Avrupalı ve yerli turistlerin tercihi. İçinde, birbirinden leziz yemeklerin sunulduğu restoranı, akşam serinliğini tadabileceğiniz açıkhava barı ile hizmet veriyor. Otelden çevre gezilerine ve sualtı sporlarına katılma imkanı da var.  Adrasan Otel'in restoranına oturunca sizi böyle bir manzara bekliyor.  Deniz, kumsal kısaca her şey elinizin altında yer alıyor. Yemek beklerken  bir koşu denize girip yerinize oturma imkanınız bile var. Adrasan sahilinin genel görünüşü...  Adrasan sahilinde güneşlenenler. Merak etmeyin en kalabalık hali sahilin bu!    Adrasan Motel'in sahibi Mustafa Taşgın'ın dört kardeşinin de yanyana pansiyonları aynı sahilde yer alıyor. Böyle bir aile herhalde Türkiye'de yok. Her tesisin bir başka özelliği var. İşletmeler de bağımsız. Aynı aileye ait Koreli Pansiyon 16 odalı.   Otel Ford ise 28 odalı restoran ve barı var. İngiliz turistlerin tercih ettiği otelin yüzme havuzu da yer alıyor.   Çevrede ayrıca kalabileceğiniz başka ailelere de ait pansiyon da yer alıyor. Bu tesislerin hepsinin önü halka açık kum plaj. Denize çocuklarınızı yalnız bırakabilirsiniz. Çünkü yaklaşık 50 metrelik bölümü diz kapaklarını geçmiyor.   Adrasan sahilinde, yeni düzenlenen imar planına uygun olarak yapılan, her odasında klima ve telefon bulunan 3 yıldızlı Cengiz Kaan Hotel ise sahilden 200 metre içeride. Ancak etrafında başka bir tesis olmadığı için rahat. Büyük yüzme havuzu ile çam ağaçlarının arasında bulunan tesis, sıcaklardan bunalanlar için kaliteli ve titiz işletmeciliğiyle hizmet veriyor. Adrasan sahilinde yüzerken bir yandan da karşıdaki tepeyi seyretmek çok keyifli. Adrasan koyu, her ışıkta bir başka güzel... Orfoz, lağos, mercan, sinarit, ıskaroz, sarıgöz, akya, çipura, kefal, kumda ve Nil Barbuna. Sadece bunlar değil. 53 balık çeşidinin bir arada yaşadığı yerlerden biri Adrasan koyu... O nedenle özellikle restoranlarda balık ürünleri gerçekten leziz. Adrasan'da yemek yenilecek yerlerin başında, Adrasan Otel geliyor. Şimdi belediye başkanı olan Mustafa Taşgın'ın yakın zamana kadar müşterilerine ailesiyle birlikte hizmet ettiği tesisin restoranında yemeklerin tadı doyumsuz. Sadece tadı değil. Yemek masanız akşam olunca beyaz örtülerine bürünüyor. Masa kenarları, başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz tesbih ağacı yaprakları ile süsleniyor. Mayıs ayından itibaren parfüm gibi kokan ağaç yaprakları arasında, yemek yemenin tadı bir başka oluyor. Restoranda bölgeye has arabaşı, gölle, bozcalama, balcan gibi yemekleri bulmak mümkün. Şimdi de size bazı yemeklerin tariflerini verelim. Biberli Biftek : Tane karabiber, soğan, mantar, domates ve biberle hazırlanıp, kemiklerin fırında yakılıp pişirildikten sonra, yağda kavrulması, kırmızı şarap ve krema ilavesiyle elde edilen özel bir sosla servis yapılıyor. Kafkas Şaşlık : Dövülen etin içine peynir konup, sigara böreği gibi sarılarak pişiriliyor. Bir başka leziz yemek durağı ise, Grand Cengiz Kaan Otel'in restoranı. Burayı Adrasan sahilinin en başarılı genç işletmecilerinden Cengiz Pınar, ailesiyle birlikte işletiyor. Sıfırdan başlayıp ailesiyle birlikte açtığı otelin restoranında yemek arasında dans etmek, gülmek , eğlenmek, mümkün. Yemekleri ya kendisi ya da abisiyle birlikte mutfağa girip yapan Cengiz Pınar, özellikle tavuk ve et güveç yemeklerde iddialı olduklarını söylüyor Adrasan koyunda gnelenmenin keyfi bir baka... Adrasan'da yaplacak alveri snrl. Son yllarda Adrasan sahilinin tek yolu olan toprak yol etrafnda akamlar kurulan seyyar tezgahlarda, her trl baharat satn alma imkannz var. Ayrca kekik, nane, hlamur gibi yreden toplanan otlar da alabilirsiniz. Hafta sonlar avuky merkezinde kurulan pazar da da, mevsimine gre her trl sebze ve meyveyi bulma imkannz var. Aa yukar btn rnler, dalndan yeni koparlp getirildikleri iin, byk ehirlerde unuttuunuz damak tadn burada yeniden hatrlyorsunuz. Kylleri ikna edebilirseniz gnlk yumurta, st gibi rnlerin de tadna bakabilirsiniz. Ksacas Adrasan alveri iin deil, denize girmek, gnelenmek, doayla babaa olmak iin ideal yerlerden biri... Adrasan etrafındaki koylarda, istediğiniz gibi güneşlenebilirsiniz. Adrasan yerli köy halkının turizm yaptığı ender yerlerden biri. Adrasan'da açık olan tesislerin yüzde 80'ini Çavuş Köyü sakinleri işletiyor. O nedenle tesislerde kaldığınızda kendinizi bir iki gün içinde aileden biri gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Bu özelliği nedeniyle yurt dışından bu tesislere gelen müşterilen 21 gün kadar başka hiçbir yere gitmeden burada tatillerini geçiriyor. Antalya'nın Kumluca ilçesine bağlı olan Adrasan, 1996 yılında belde oldu. Sırtını Bey Dağları'na siper ederek Akdeniz'e uzanan Adrasan, doğallığın merkezi. Çevresi çam ağaçlarıyla kaplı dağlarla çevrili yol, burada bitiyor. adrasan'ın ismi Rumca'dan geliyor. Yöre, Helenistik çağa ait Cenevizliler'le ilgili izler taşıyor.Yıllarca sit alan olması nedeniyle de iyice korunup beton yığınına dönüşmeyen Adrasan'da imar çalışmaları bitmiş. Önümüzdeki yıllarda sahilde bütün tesisler yıkılıp içeri çekilecek. Sahil şeridinin 50 metresi günü birlik kullanım için yeşil alan olarak düzenlenecek. Adrasan sahili sığ. Bu nedenle yüzme bilmeyenler, çocuklar için çok ideal tatil beldesi. 2 kilometre uzunluğundaki kumsalı ise, herkesin rahat rahat denize girmesine elverişli. Sahilin bir bölümü ise derin. Burası da yüzmeyi sevenler için ideal. Su içinde yüzerken bacaklarınıza minik balıklar gıdıklar gibi dokunuyor. Bu bile başka hiçbir deniz kıyısında yaşayamayacağınız bir keyif. Adrasan sahilinin sığ oluşu nedeniyle koy, Akdeniz'de kış aylarında fırtınaya yakalanan gemilere barınak oluyor. Yazın sörf, su kayağı, deniz bisikleti gibi su aktivitelerine kuca kaçan koyun sularında, 25 metre su içinde görüş mesafesinin olması da balık adamlar için çok cazip.  Adrasan koyu her ışıkta başka güzel...  HOTEL LYKIA EDRASSA  HÜSEYİN AYKURT  Adrasan Tel  +90 242 883 1322  +90 242 883 1356  İstanbul Tel: +90 216 325 5024  Fax: +90 242 883 1076  email: info@lykia-edrassa.com   ADRASAN OTEL  Çavuş Beldesi, Kumluca, Antalya  Tel: 0242 883 12 83  Tel: 0242 883 50 16  CENGİZ KAAN HOTEL  Çavuşköyü-Kumluca, Antalya  Tel: 0242 883 10 12 Çıralı ve Olimpos sahili bir arada. Foto: Necati Başer
 

Çirali ( Olympos)



Akdeniz’in en güzel denizi 3,5 kilometre uzunluktaki kumsalın önünde sizi bekliyor. Mavinin en güzeli, yeşilin en güzeli burada. Kaldığınız tesisten birkaç adımda, Akdeniz’in serin sularına kendinizi bırakıyorsunuz. Şanslıysanız denize girdiğiniz kumsalda deniz kaplumbağalarının yumurtlamasını görme imkanınız bile var. Tabii yörede “yanartaş” diye bilinen ya da Tanrıların dağı Olimpos’u unutmayın! Oraya çıkarken de yanınıza sucuk ve fener almayı unutmayın!
Akdeniz’in en güzel denizi 3,5 kilometre uzunluktaki kumsalın önünde sizi bekliyor. Mavinin en güzeli, yeşilin en güzeli burada. Kaldığınız tesisten birkaç adımda, Akdeniz’in serin sularına kendinizi bırakıyorsunuz. Şanslıysanız denize girdiğiniz kumsalda deniz kaplumbağalarının yumurtlamasını görme imkanınız bile var. Tabii yörede “yanartaş” diye bilinen ya da Tanrıların dağı Olimpos’u unutmayın! Oraya çıkarken de yanınıza sucuk ve fener almayı unutmayın Çıralı genel görünüm Antalya ya 70 km mesafede olan Çıralı ya gidebilmek için Antalya otogarına gitmeniz yeterli olacaktır. Oto gardan bineceğiniz Kumluca istikametine giden Çiçek Tur veya Kumluca Seyahat minibüslerinden Çıralı Yanar Taş kavşağında ineceksiniz. Oradan kalkan minibüsler sonra sizleri Çıralıya ulaştıracaktır. Oto gardan kalkan Finike, Kaş otobüsleri de sizleri Çıralı Yanar Taş kavşağına getirecektir. UÇAK Uçak ile geldiyseniz Antalya hava limanından Antalya’ya ve Antalya oto garına gitmeniz yeterli olacaktır. ÖZEL ARAÇ Özel aracınız veya Hava limanından kiralayacağınız arabayla gideceksiniz, ilk yapacağınız Antalya Kemer istikametinde hareket etmek. Kemer den sonra Kumluca istikametine devam etmeniz gerekiyor. 70 km sonra, Ulu pınarı geçtikten hemen sonra solda, Çıralı Yanar Taş kavşağını göreceksiniz. Kavşaktan 7 km sonra sahile ulaşacaksınız. Portakal ağaçlarının arasında kalabilirsiniz.  Çıralı bölgesinde 80 civarında pansiyon, motel ve  apart otel türünde konaklama tesisleri mevcuttur. Sit bölgesi olduğundan sahilde sadece Bar ve restoranlar hizmet vermektedir. Sahildeki bu bar ve restoranların plaj hizmetleri de mevcuttur. Şemsiyelerin altında uzanarak seyredeceğiniz doğal güzellikleri bu barların sizlere sunduğu hizmetlerle daha da huzurlu sindireceksiniz. Doğanın içinde tatil Denize bir kaç adım uzakta restoran ve barlar yer aliyor. Sahile indiğinizde ilk göreceğiniz OLEANDER Restoran ve bar olacaktır. Ulupınar Çıralı olan sahibi Cemal Demir sizlere bölge hakkında bilmek istediğiniz her konuda yardımcı olacaktır. Restoranında bölgenin balıklarını çok özel soslarla ve çok taze olarak yiyebilirsiniz. Akdeniz’in balıkları büyüklüklerinden ve suyun çok tuzlu olmasından dolayı biraz yavan olurlar. Cemal beyin yanında bulunan ustası Mehmet Güldemir’in hazırladığı özel soslar sayesinde balıkların tadına doyum olmuyor. Bölgenin en önemli balığı Grida’dır Kum ve Kaya olmak üzere iki çeşidi vardır. Kaya gridasına yörede Arap derler ve en makbulü bu balıktır. Kuzu balığı da bölgenin balığı olup dediğim gibi yavandır ama Mehmet ustanın sosları sadece deneyin. Kırmızı sinavrit, Mercan, Barbun, Kılıç ve döneminde Orkinos ve levrek veya Kuzudan Mehmet ustanın yapacağı fırında tuzlama balık kültürü olanların bileceği lezzetlerdir. Oleander restoran ve bar ismini Zakkumdan almıştır. Oleander’in diğer özelliklerinden biri de salataları. Bölgenin doğal ürünlerinden yapılan salataları mutlaka tatmalısınız. Tabi Mehmet ustanın etleri ve kebapları da balıkları kadar muhteşem. Özellikle kardelen kebabını öneririm İsteğe göre acılı acısız yapılan bu kebap, dürüm içindeki kebabın yoğurtlu servisi. Mutlaka deneyin GÜNEŞ PANSİYON VE LEZZETLİ KAHVALTILAR Güneş pansiyon 150 portakal ağacının içinde kurulmuş, rengarenk çiçeklerin arasında bir yer. Tek katlı müstakil odalarda her turlu konfor mevcut. Klima sıcak su ve sessizlik. Güneş Pansiyon’un kahvaltıları mükemmel Filtre kahve bile var. Sabahları yine ağaçların altında yapacağınız kahvaltıda nefis ev reçellerini, turunç portakal, kayısı, vişne ve çilek, yanında her gün sürpriz olarak gelen ev börekleri, hamurlar, menemen, omlet, gibi değişikliklerle zenginleştirilmiş sabah kahvaltıları. Recep ve Yasin kardeşlerin işlettiği Güneş pansiyon da rahatlıkla kalınacak yerlerden biri. Denize 100 metre civarında. Zaten SİT bölgesi olduğundan genellikle bütün pansiyonlar ve moteller denize uzak. Çıralı genel görünüm. Çıralı’da öyle büyük hediyelik eşya satıcıları ne yazık ki yok. Bir tane cam işi hediyelik eşya yapan yer var. Günlük ihtiyaçlar için bakkal hatta eczanesi bile var. Bol lokanta, bar mevcut. Çıralı'nın uzmanlarından Yasin'in kucağında uzaklardan bir Ada... Çıralı sahili. Böyle deniz dünyada çok az yerde var. Sit bölgesi olan Çıralı 3,5 kilometrelik sahiliyle kaplumbağaların doğal üreme bölgelerinden bir tanesidir. Bu nedenle sahilde belli bölgelere kaplumbağaların yumurta alanı olması nedeniyle gündüz şemsiye koymak, şezlong koymak yasak. Çıralı sahili Olimpos’la sınırlıdır. Çıralı sahiline indiğinizde deniz kenarından yürüyerek Olympos antik kentine ve harabelere ulaşabilirsiniz. Zaten Çıralının güzelliği aksam üstü yapacağınız bu tür yürüyüşlerle çıkacaktır. YANARTAŞ’A ÇIKARKEN SUCUK VE FENER ALMAYI UNUTMAYIN! Çıralı ya gidip de yanar taşa çıkmamak olmaz. Yanar taş merkezden uzaklıktadır. Merkezde göreceğiniz tabelaları takip etmek yeterlidir. Tepenin eteğine ulaştığınızda, yürüyüş hızınıza göre 25-30 dakikalık bir tırmanma gerekmektedir. Şansınıza dolunay zamanında orada olabilirseniz denizden doğan ayın ışığı tırmanmanız için yeterli olacaktır. Ay ışığında çıkarken sucuğunuzu ve şarabınızı almayı unutmayın. Tepede nefis bir manzara eşliğinde topraktan fışkıran ateşlerde sucuğunuzu pişirip yanar taşın keyfini çıkarın. Akşam çıkanların yanında küçük bir el feneri olmasında yarar vardır. Eski bir volkan olan bu bölgenin içindeki gaz belli oluklardan havaya karışmakta ve ufak bir kibritle veya çakmakla ateş elde edilmektedir.  Olympos Çıralıdan 10-15 dakikalık yürüyüşle sahilden ulaşıla bilinecek M.Ö 4 yüzyıldaki Helenistik çağlardan kalmış kalıntılardır. Antik kent denizden içeriye doğru uzanmaktadır. Deniz tarafında kalan kalıntılar bölgedeki ağaçlar ve kayalarla birleşmiş olduğundan ormanın içerisine doğru yürümek ve tırmanmak gerekir. Olimpos’un tam ortasından akan dere bölgeye ayrı bir güzellik vermektedir. Derenin denize kavuştuğu bölge günü birlik gelen teknelerin demirlediği bölgedir. Genelde gulet tipli tekneler Antalya, Kemer ve Tekirova’dan günü birlik turlar düzenlerler. Çıralının denizinde yüzenler duşlarını Olimpos’dan gelen derenin serin sularında alarak rahatlarlar. Olympos antik kentini gezerken vadinin derinliklerine doğru bir gezinti yapmış olursunuz. Giriş ücretli olan bu tur Çıralıdan sizi Olympos a götürecektir.  Çıralı da araba kiralama olanakları vardır. Araba kiralarsanız veya kendi vasıtanızla geldiyseniz çevrede gezilecek yerler vardır. Bir gün Phasilis’e gidebilir, öğle yemeğinizi Ulupınar’da yiyebilirsiniz. Ulupınar’da büyük çınar ağaçlarının altında kurulmuş bir sürü lokanta vardır. Buz gibi akan suların yanında Antalya’nın öğle sıcağını hissetmeden nefis yemekler yiyip tabiatın güzelliğini yaşayabilirsiniz.    GÜNÜBİRLİK TUR İMKANİ VAR Diğer bir gün ise Adrasan’a gidebilirsiniz. Adrasan’a gitmek için yapacağınız tek şey, ana yola çıkıp biraz gittikten sonra, Olimpos ve Adrasan levhalarını devam etmek. Adrasan ise, Antalya bölgesinde denize girilebilecek en güzel koylardan biridir. Mavi yolculuğa çıkan teknelerin mutlaka konakladıkları yerlerden biridir.  Çıralıdan günü birlik kalkan teknelerle de çevreyi gezebilirsiniz. 3 ada ve Phasilis turu yapabileceğiniz bir tur veya Ceneviz Sazak ve Adrasan da bir başka tur olabilir. Bu konularla ilgili Oleander in sahibi Cemal Demir sizlere yardımcı olacaktır. SAKİN GECELERİN ALTERNATİFİ: BULL BAR Genelde sakin geçen gecelerinize hareket getirmek de mümkün. Akşam yemeğinizden ve gece yarısından sonra gideceğiniz yer Olimpos olacaktır. Daha evvel bahsettiğim şekilde yürüyerek gece Olimpos’a gitmeniz mümkün. 15-20 dakika dikkatli bir yürüyüşle Orange diskoya veya dünyaca ünlü olan Bull Bar a gitmeniz mümkün. Olimpos’daki ağaç evlerin kurucusu Kadir Kaya’nın barı ve diskosu sabaha kadar hoş vakit geçirmenizi sağlar. Bull bar için 25-30 dakikalık bir yürüyüş gerekecektir. İşin en güzel tarafı da sabaha karşı yapacağınız yürüyüş olacaktır. Güneşin doğuşunu sahilde seyrederek Çıralı’ya yapacağınız yürüyüş unutamayacağınız bir anınız olarak kalacaktır. Çıralı sahili bütün doğallığıyla... Böyle sedirlerin üstünde kitap okuyup dinlenmeyi kim istemez. Oleander Restaurant Cemal Demir 0-242 8257213 Aynı zamanda Cemalin işlettiği, Apart Otel de mevcuttur Güneş Pansiyon Yasin İtaatlı 0242 8257161 Sahilde yürüyüş keyfi!

Golf Belek



Şimdi Golf zamanı Sonbahar geldiği zaman, okullar açılmaya başlar. Türkiye'nin dört bir yanındaki tatil yörelerinden insanlar, büyük şehirlere evlerine dönmeye başlar. Tatil yöreleri daha sakinleşir. Deniz kenarlarındaki tesisleri yavaş yavaş kapanır. Ancak Türkiye işte sonbahara girildiği Eylül aylarından itibaren ilkbaharın sonuna kadar bir başka grup tatilcilerin ilgi alanına girer bu kez. Dünyanın bir çok yerinde milyonlarca oynayanı ve ilgileneni bulunan Golf tutkunları, yönlerini Alanya Belek'e çevirir. Çünkü yazın aşırısıcakları sona ermiş, o özel yemyeşil golf alanları, istedikleri sıcaklığa gelmiştir. Yılın her mevsimi ziyaret edilebilen Antalya'nın gözde piknik alanı Kurşunlu Şelalesi, buram buran tarih kokak Perge Antik kenti, Aspendos tiyatrosunu gezip, son yılların gözde spor sahaları ile ünlü Belek'te Golf yapmaya gidiyoruz. İstanbul'dan çıkışta hava yolunu tercih ederseniz, golf sporu size sadece 1,5 saat uzaklıkta.Kara yolunu tercih edenler, Afyon- Kütahya- Burdur üzerinden Antalya'ya gelince, kente girmeden, Alanya yönüne dönünce, 17 kilometre sonra Isparta- Kurşunlu Şelalesi sapağıyla karşılaşıyorlar. Sapaktan itibaren 6 kilometre sonra, sağa 2 km devam ederek, şelaleye ulaşabilirler.Serik ilçesine yaklaşırken, deniz tarafına ayrılan Belek sapağı ise, golf cennetine uzanıyor. ntalya'ya golf amaçlı gelenler için, yatak kapasitesinin yüksek olduğu turistik kentte, sahalara 1 saat uzaklıkta olan tüm tesisler rağbet görüyor. Bu yüzden kent içinde olduğu kadar Kemer'de kalıp Belek'e gelenlere de rastlanıyor. Belek'te konaklamak isteyenler için; ADORA GOLF RESORT OTEL: 114 odalı tesis, beş yıldızlı. Hava limanına uzaklığı 29 kilometre. Her türlü konfora sahip. Tel: 0242 725 40 51 PARADİSE TATBEACH GOLF OTELİ: 610 yataklı, bir başka beş yıldızlı tesis. Otelin 4 adet balayı odası ve çeşitli bungolowları ve suit daireleri bulunuyor. Konferans turizmine de hizmet veren tesis, Antalya'ya 35 km, havaalanına 25 km, National Golf Club'a 1 km uzaklıkta. 0242 725 40 76 GOLF OTEL: 328 odalı otelde, özürlüler için de oda var. 0242 725 43 01 Antalya Belek'te yer alan konaklama tesislerinin marifetli aşçıları tarafından hazırlanan yemekler, süslü dekorları ilginç garnitürlerle açık büfede podyuma çıkıyor. Yemek için National Golf Club'ı tercih ederseniz, sizi bekleyen iki seçenek var. Birincisi Göl manzaralı, barlı, "Club house Restoran". Uluslar arası mutfaklı ve alakart. Diğeri, cam ağaçları altına kurulu göl kıyısında 300 kişi oturma kapasiteli, "Park Restoran". Menüde Türk yemekleri, barbekü, yarı ızgara çeşitleri taş ocağında yapılan pide ve gözlemeler yenilip, yerli yabancı şarap türleri içilebiliyor. Antalya'dan ayrılırken, ne alabilirim diye düşünüp kahvaltı sofranıza bir fark katmak isterseniz, kent merkezinden Lara'ya dönüşte ışıklardaki dükkanlarda karpuz, patlıcan, bergamot, turunç gibi reçeller satılıyor. NARENCİYE ENSTİTÜSÜ'NE MUTLAKA UĞRAYIN! En güzeli de Lara yolu üzerinde bulunan Narenciye Enstitüsü. Buradan alacağınız reçellerin tadını hiçbir yerde bulamazsınız. Enstitü'nün üretimlerinde ticari kaygı yerin, mükemmellik ve kalite ön planda olunca, üretilen reçeller de piyasadakilerinden daha kaliteli oluyor. kalitesi de hem içinde kullanılan malzemenin en iyisi olması, hem de lezzetiyle hemen kendini gösteriyor. Golf vuruşu dikkat istiyor. İlk uğrak noktamız, ekim ayı ile mayıs ayı sonuna dek yüksek sezon yaşayan golf tesisleri.Türkiye'de henüz yeni tanınan bir spor dalı golf. Hem temiz hava alıp hem de heyecan yaşamanıza, hem de yemyeşil sahalar, tepeler üzerinde yürürken eğlenip spor yapmanıza, stres atıp dinlenmenize neden oluyor. Sadece bir sahada günde, 250-300 kişinin golf yaptığına tanık olduğumuz Belek'te golfçülerin yüzde 98'ini, başta İskandinav ülkeleri ve Almanya'dan gelen turistler oluşturuyor. Avrupa'da ağırlaşan kış şartları nedeniyle aynı dönemde ılık bir mevsim geçiren Antalya çevresi ve özellikle Belek'i tercih eden golfcüler, bu sayede yazın olduğu gibi kışın da otelleri dolduruyor. Tatmin edici doluluk oranı nedeniyle bir çok otel ve tatil köyü, kış sezonunda da açık kalması ile personele yıl boyu iş imkanı sağlıyor. Belek'te golf sporuna hizmet veren bir kuruluş da, "National Golf Club". Profesyonel golfcülerin hayranlık duyduğu tesis, 18 çukurlu 9200 dönümlüm bir saha üzerine kurulu. Çukurların birbirleri ile ortam özellik taşımaması, 9 çukurlu eğitim ve alıştırma sahasına sahip olması ve çeşitli ünitelerle turnuvaların yapılmasına neden oluyor. Sahanın 517 metrelik uzaklık ile en uzun çukuru sol tarafı göl, sağı ağaçlarla çevrili dördüncü çukur. Fıstık çamı, okaliptus ağaçlarının doğal engel teşkil ettiği gol f alanında toplam 26 adet de çalışma noktası bulunuyor. Golfcülerin dikkat etmesi gereken konular Golf oynarken sürekli değişen rüzgarın yönü, ve hızını bulup vuruşlarda bu etkenleri göz önüne almak gerekiyor.Sahanın durumu, niteliği başarıda etkili faktörler. Çim boyu, kullanılan golf sopalarının kalitesi, bazı çukurların arazi yapısı nedeniyle yanıltıcı uzaklıkta olması dikkat gerektiren diğer noktalar. Bülent Göktuna tarafından Antalya Belek'te kurulan National Golf Club'ın saha içinde Antalya iklimine uygun sıcak ve kuraklıktan etkilenmeyen dayanıklı bir çim türü seçilmiş. Club Türkiye'de yapılan ilk profesyonel turnuva olan Seniors Open Championship'e de ev sahipliği yapmış. 110 üyeli olan National Golf Club'ın Satış ve Pazarlama Müdürü Burak Odabaşı, golf öğrenmek isteyenlere İngiltere'nin PGA lisansına sahip golf hocalarının ders verdiğini belirtiyor. Gruplara indirim yapıldığı ve beş kişilik toplu derslere 86 dolar ödendiği merkezde, özel ders almak isteyenler için, yarım saatlik ders ücreti 32 dolar. GOLF NASIL OYNANIR? Golf oyun süresi yaklaşık 3,5 ila 4,5 saat sürüyor. Bu zaman içinde etap boyunca golf malzemesinin tümünü tesisten kiralamak isterseniz 10 Dolar, bu malzeme için mekanik taşıma aracını kullanırsanız 5 dolar, golf sahasını yürümek yerine akülü araba ile tamamlamak isterseniz etap bitene dek 25 dolar araç kirası ödeniyor. Dolaplar ve duşlar golfcülere ücretsiz. National Golf Club; Burak Odabaşı, 0242 725 46 20 Faks: 0242 725 46 24 ÇEVREDE GEZİLİP GÖRÜLECEK YERLER... İkinci durağımız Antalya Belek yakınlarındaki Aksu ilçesindeki Kurşunlu Şelalesi. İçinde alabalıkların, ördeklerin yüzdüğü yedi göletten oluşuyor. Piknik alanları, su değirmeni ve bitki tünelleri ile her mevsim yerli ve yabancı turistlerin gözdesi. Şelale çevresindeki patika yollar, renk renk bitkiler, ağaçlar arasında, su ve kuş sesleri eşliğinde, hoşça vakit geçirebileceğiniz yerler. BİRAZ DA TARİH. Kurşunlu Şelalesi'ne kadar gitmişken, yöreye en yakın antik kent olan Perge'yi de görmelisiniz. Aksu ilçesinden 2 km. içeri doğru ilerlediğinizde, önce tiyatroyu geçecek, sağınızda taş işçiliğinin sergilendiği alanın yanında hipodromu göreceksiniz. Afrodisias'dan sonra büyüklük itibariyle ikinci sırada yer alan Hipodromdan sonra, kentin Roma kapısından geçerek, hamam, agora, sütunlu cadde, dükkan yerleri, Akrapol'ü gezebilirsiniz. Son gezi noktamız ise günümüzde bir çok sanatsal faaliyetin sergilendiği ve her yıl binlerce turistin gezdiği ünlü Aspendos tiyatrosu. Serik ilçesinden 5 kilometre Manavgat yönüne ilerleyerek ulaşabileceğiniz Aspendos sapağından içeri 4 kilometre girdikten sonra, karşılaşacağınız tiyatrodan devam edenler, bu defa bir başka görkemli yapı olan su kemerlerini görebilirler. ADORA GOLF RESORT OTE 0242 725 40 51 PARADİSE TATBEACH GOLF OTELİ: 0242 725 40 76 GOLF OTEL 0242 725 43 01

Jepp Safari



Jeep safarinin en keyifli yönü, önünüze çıkan su birikintilerinde hızla geçmek. Beton yığınları arasında yılboyu yaşamaktan bıktıysanız, şehir yaşantısı sizin için artık çekilmez oluyorsa, tatilde yeni bir alışkanlık edinin. Yolunuz eğer Antalya Kemer civarına düşüyorsa, hiç düşünmeden jeep safariye katılın. Göreceksiniz, yakıcı sıcaklarda, bir gün boyunca buz gibi sularda yüzüp, el değmemiş doğanın tadını çıkarmak, size ne kadar keyif verecek. Safariye katılan hemen herkes kullandıkları araçların, herşeyinden sorumlu. Şansınıza lastik değiştirmek de düşebilir. İstanbul'dan yola çıkacaklar için rota belli. Önce Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü geçmek. Ardından da paralı otoyolu kullanarak Adapazarı'na kadar gitmek. Daha sonra ise Bilecik yolunu kullanacaksınız. Yalnız burada yaklaşık 60 kilometre süren yol yapım çalışmaları nedeniyle işiniz biraz zor. Çok dikkatli olmalısınız. Yorgun olarak bu yola girerseniz çok zorlanırsınız. Bilecik'i geçtikten sonra Kütahya, Afyon üzerinden, Burdur ve Antalya'ya ulaşıyorsunuz. Jeep safariye katılmak için Antalya, Kemer, Göynük, Beldibi, Tekirova gibi yörelerde istediğiniz yerlerde kalabilirsiniz. Safari düzenleyen şirketler burada kurdukları temsilcilikler kanalıyla, herkesi jeep safariye başladıkları Kemer yakınlarındaki benzin istasyonuna getiriyor. Buradan da safariye başlanıyor. Antalya - Kemer arasındaki yol, özellikle hafta sonu günübirlik turistlerin yoğun akınına uğruyor. İki şeritli sahil yolunda ve tünel girişlerinde hatalı sollama yapmadan, normal konvoy hızında yolun keyfini çıkarıp, sabırlı araç kullanmanızı tavsiye ederiz. Zirvenin görüntüsü... JEEPLERİN ÖZELLİKLERİ Parkur Jeep Safari şirketi, safaride, özel olarak imal edilen üstü açık, 15 adet Lada Niva 1700 model, 4x4 jeepleri kullanıyor. Jeeplerin teknik bakımlarından sorumlu olan Nedim Kaymak, jeeplerde özel yapım koruyucu takviyeli korkuluk bulunduğunu, tamponların da sağlamlaştırıldığını söylüyor. Helezonlu araç ağırlığı 1100 kilo. Diğerlerine göre devrilme ihtimali oldukça zayıf. Tur rehberi Ömer Belinci, jeeplerin safari için ideal araç olduğunu katılanlara anlatıyor. Araçlar safari dönüşü her akşam kontrolden geçiriliyor. En sık görülen arızaları ise rotiller ve rot başlarında rastlanıyor. Araçların benzin deposu 55 litre. Araçlarda şamrelli kar lastiği kullanıyor.  Tur 09.30'da başlıyor, 18.00'de sona eriyor. Kesmeboğazı mevkiinde yer alan köprü, gerçekten görülmeye değer. Beldibi, Göynük, Kemer, Tekirova, Çamyuva kıyıları Türkiye'nin en şık, modern otel ve tatil köylerinin bulunduğu sahil şeridi. Jeep safariye Kemer ve Göynük'ten katılanlara en yakın konaklama tesislerinden biri, 1996 yılı haziran sonunda hizmet açılan beş yıldızlı Royal Resort hoteli. Eyilik ailesinin işletmesi olan ve toplam 850 yatak kapasiteli otelde, hepsi balkonlu ve deniz manzaralı 350 oda ve villa var. Odalarda, televizyon ve müzik yayını, zengin birer minibar, klima, özel şifreli kasalar yer alıyor. Tek bir ağaç kesilmeden yapılan nehir görünümlü yüzme havuzu son derece kullanışlı. Otel ayrıca, Antalya'daki tek kapalı yüzme havuzuna sahip. Yılboyu açık olan tesisin bin kişilik toplantı salonu, kongre turizmine hizmet verecek seviyede. Kemer bölgesinde kalabileceğiniz diğer tesislerden biri de Club Med Kemer tesisleri. Jeep safariye katılanların kalabilecekleri yerlerin arasında Kemer'de bulunan oteller de var. Sadece otelde kalmanız da şart değil. örneğin Kemer'den uzakta bulunan Adrasan'da bile kalsanız, jeep safari turu düzenleyen şirke sizi oradan alıp Kemer'e buluşma noktasına getiriyor. Ve siz de safariye katılma imkanı buluyorsunuz. Aynı şey, Antalya civarındaki yerleşim yerleri içinde geçerli. Yeterki safari turu düzenleyen şirketlerden biriyle bağlantı kurun. Gerisi onlara kalıyor. Sizi alıp Olimpos Milli Parkı içinde yer alan Beydağları'nın zirvesine çıkarıyorlar.

Kursunlu Selalesi



Kurşunlu Şelalesi... Antalya, yalnızca denizi, güneşi ve beş yıldızlı otelleriyle ünlü bir Akdeniz şehri değil. Yemyeşil bitki örtüsü, seraları ve şelaleriyle aynı zamanda cennetten bir köşe. Aksu ilçesindeki Kurşunlu Şelalesi gibi... CENNETİN KEŞFİNE HAZIR MISINIZ! İçinde yedi küçük göleti, yeşilin her tonunu ve 100'ün üzerinde kuş çeşidini barındıran Kurşunlu Şelalesi, Antalya'nın aksu ilçesi sınırları içinde yer alıyor. Piknik alanı, su değirmeni ve bitki tünelleriyle yerli ve yabancı turistlerin gözdesi olan Kurşunlu Şelalesi'ne ulaşmak da çok kolay. Antalya'dan Alanya yönüne doğru giderken , 17 km sonra, Isparta - Kurşunlu kavşağı ile karşılaşıyorsunuz. Bu yönde 6 kilometre ilerledikten sonra, karşınıza sağ tarafta Kurşunlu Şelalesi sapağı çıkıyor. Girişte yolu gösteren tabelalar var. Sapaktan iki kilometre daha devam edin. Asfalt ve çam ormanları arasındaki yol sizi günübirlik piknik alanına getiriyor. Parka girişte belli bir ücret veriyorsunuz. Otomobilinizi park için ayrı bir ücret ödemiyorsunuz. Girişte ödediğiniz ücretten sonra başka ödeme yapmadan parkın bütün bölümlerini gezebiliyorsunuz. Kapıdan girer girmez Muğla'dan getirilen kayrak taşlarıyla yapılan orman içi yoldan ilerleyerek alışveriş merkezine geliyorsunuz. Burada hem hediyeli eşyalar, hem de ayakta yiyebileceğiniz gıda ürünleri satılıyor. isterseniz şelale yanında da her türlü yiyeceği bulabileceğiniz mükellef lokanta hizmetinizde... Kurşunlu Şelalesi'nde konaklama imkanı yok. En yakın tesisler, Belek ve Antalya'da. Belek, son yıllarda adı ön plana çıkan turizm merkezlerinden biri. Turizm geçmişi 5 - 6 yıllık. 200 kilometre karelik bir alan, fıstık çamları ile kaplı. Sahili ise 20 kilometre uzunluğunda. Tatil köylerinin ve turizm tesislerinin hemen hepsi fıstık çamlarının içinde yer alıyor. Bu ağaçların burada ne işi var gibi bir soru aklınıza gelebilir. Yetkililerin verdiği bilgiye göre fıstık çamları, geçen yüzyılda Sultan Abdülaziz döneminde dikilmiş. Amaç denizden ilerleyen kumları önlemek. Gerideki verimli tarım topraklarını koruma altına almak. Cumhuriyet döneminde de orman bölgesi geliiştirilmiş. Yani orman tamamiyle insan emeğinin ürünü. Turizm yatırımcılarından bölgeye tatil merkezleri yaparken bu dokuya önem vermeleri istenmiş. Sonuçta da ortaya çam ağaçlarının arasında keyifli tatil köyleri çıkmış. Bunların arasında yer alan golf tesisleri ise, dünyanın önemli tatil merkezleri konumunda... Yörenin en büyük özelliği ise yeşil dokunun korunması sonucunda, göçmen kuşların uğrak yeri olan nehirler, sazlıklar ve göletler yer alıyor. Bölgenin tüm atık suları merkezi bir arıtma merkezine veriliyor. Buradan elde edilen su da yeşil alanların sulanmasında kullanılıyor. Sonuçta bölgede, "Alternatif Turizm" ön plana çıkmış. Mia Belpark Village ve Palace, Belek'te kalınacak adreslerden biri. MİA BELPARK VİLLAGE VE PALACE Ailece tatile çıkmak istiyorsanız, bu tesis tam size göre diyebiliriz. Çünkü otel konforunu arayanlar için, beş yıldızlı otelin bütün niteliklerini bulabileceğiniz Palace bölümü bütün ihtiyaçlarınıza cevap verebilecek özelliklere sahip. Otelin villa bölümünde ise Türk tipi olarak yapılan evlerde kalabiliyorsunuz. Çocuklar için iki havuzun bulunduğu, toplam 2'si kapalı 5 yüzme havuzu, 2'si aydınlatmalı 8 tenis kortu, 9 delikli golf akademisi, restoranlar, barlar, Türk hamamı ve diğer etkinlikleriyle tatilcilerin bütün ihtiyaçlarına cevap verecek özelliklere sahip. National Golf Club tesisleri, Avrupa'nın sayılı tesisleri arasında yer alıyor. NATIONAL GOLF CLUB Burası golf sporuna hizmet veren Türkiye'deki en önemil tesislerden biri. Profesyonel golçülerin hayranlık duyduğu bu tesis, 18 çukurlu golf alanına sahip. 9200 dönümlük alan üzerinde kurulu. Çukurların birbirleri ile ortak özellik taşımaması, 9 çukurlu eğitim ve alıştırma sahasına sahip olması, çeşitli turnuvaların burada yapılmasını sağlıyor. Türkiye'de yeni yeni tanınmaya başlayan bu sporu yapılabilecek en güzel yerlerden biri National Golf Club. Bölgede ayrıca yine golf oynayıp kalabileceğiniz Adora Golf Resort Hotel, Paradise Tatbeach Golf Otel gibi oteller yer alıyor. Kurşunlu şelalesinde bulunan balık lokantasında,alabalıklar ağla yakalanıyor... Kurşunlu şelalesi'nde günübirlik gelenlerin yemek yiyeceği yerlerin bazılarında, beş yıldızlı otel kalitesinde hizmet veren 70 kişilik lokanta yer alıyor. Özel olarak yapılan ağaç masaların etrafında yeşilliklerin gölgesinde her türlü et ızgara çeşitlerini burada bulabilirsiniz. Canlı alabalık ise restoranın özel yemeği. Diğer balık çeşitleri de restoranda veriliyor. Restoran ayrıca akşamları da özel olarak gelen gruplara da hizmet veriyor. Çeşitli turizm şirketleri Antalya'nın bunaltıcı havasından rahatsız olan önemli müşterilerini, yemyeşil ağaçların arasında nefis akşam yemeği ile ağırlıyor. Kurşunlu şelalesi'nin içinde bulunduğu alan 17 hektarlık bir alan. Bunun 4 hektarlık bölümünde günübirlik gelenler piknik de yapabiliyorlar. Şelale'deki restoranın genel görüntüsü... Eğer Belek'te bulunan tatil köylerinde kalıyorsanız, yemek konusunda çeşitli alternatifler var. Ancak Mia Belpark Village ve Palace otelinin aşçıbaşısı Fahir Telli'nin yaptıkları damak tadına düşkün olanlara kolay kolay unutamayacakları lezzetler sunuyor. Otelde diyet yapanlar için özel menüler de çıkıyor. Fahir Usta'dan güzel bir tarif vererek sizlere yazmadan da geçemeyeceğiz. FESLEĞENLİ - SARIMSAKLI KIRMIZI BİBER Yeşil dolmalık biberleri, kömür ateşinde közlüyoruz. Soymadan dörde bölüp servis tabağına koyuyoruz. Diğer tarafta miksere 3 diş sarımsak, 1 fincan zeytinyağı(saf), 5 - 6 fesleğen yaprağı, çok az tuz, 1 kaşık şeker koyup çırpıyoruz. Karışım püre haline geliyor. Biberin üstüne döküyoruz. Tabağın yan tarafına ise soğuk domatesi soyup püre halinde rendeliyoruz. Yanına koyup, taze fesleğen ile servis yapıyoruz. Fahir Usta, dolmalık biber yerine sivri biber de koyabileceğimizi söylüyor.

Rafting



Köprülü kanyon Milli Parkı içinde bulunan Köprüçay üzerinde rafting yapmanın keyfine doyum olmuyor... Tatili sadece güneşte yanıp denize girmek olarak algılamıyorsanız, işte size fırsat. Haydi rafting yapmaya gidiyoruz. Hem de adrenalinizi en üst seviyeye çıkaracak şekilde. Ancak tehlike sınırlarında değil... Köprülü Kanyon üzerinde, dünyanın dört bir yanından gelen turist grupları, raftinge hazırlanıyor. İstanbul'dan yola çıkacaklar için, ilk durak tabiiki Antalya civarına gitmek. Daha sonra Antalya'dan Alanya yönüne doğru giderken Serik ilçesinden sonda, Aspendos kavşağını geçince, soldan içeriye Selge, Beşkonak ayrımı ile kaşılaşacaksınız. İki yanı çam ağaçları ile kaplı asfalt ve araç sürmesi zevkli yol sizi 37 kilometre sonra önce Beşkonak, ardından da raftinglerin başlangıç noktası olan Köprüçay Köprüsü'ne getirecek. Rafting bu noktadan sonra başlıyor. İster yemekli ister yemeksiz tur alabiliyorsunuz. Şayet otelinizden alınıp servisle bırakılmak isterseniz, Tekirova - Gazipaşa arasındaki otellerde kalanlar ekstra ücret ödüyor. Ödenen ücretlere, rafting, sigorta ve içecek ikramı da dahil. Köprüçay üzerinde rafting yaparken, şelale geçişlerinde adrenalin seviyeniz en üst düzeye çıkıyor. Antalya ve civarı, konaklama açısından kaliteli ve her seviyede yatak kapasitesine sahip tesislerle dolu. Tatil köyleri paket programlarla müşteri çekmeye çalışıyor. Otel, motel, apart tesisler arasında seçim yapmak size kalıyor. Rafting yapmak için Antalya merkezli olarak konaklamak mümkün. Raftinge katılanları acentalar Tekirova ve Gazipaşa arasındaki bütün tatil köylerinden alabiliyorlar. Rafting yaparken şelaleri geçmenin zevki doyumsuz... EN İDEALİ BELEK En ideali ise Belek'te bulunan tesislerde konaklamak. Çünkü rafting yapılan Köprülü Kanyon Milli Parkı'na en yakın yer burası. Belek'te hem denize girip güneşlenme imkanı var. Hem de su sıcaklığının 12 derece olduğu Köprüçay'da rafting yapmak mümkün. Yaklaşık beş yıl önce turizm bölgesi ilan edilen Belek'te tatil köyü statüsünde bir çok tesis var. Bunların arasında Mia Resort Belpark otelinde kalabilirsiniz. Village ve Palace bölümlerinden oluşan otelin en büyük özelliği, fıstık çamları içinde yer alması. Otelin içinde sincaplar ağaçlar arasında gezinti yaparken, bir çok kuş türü de yer alıyor. Otelin bir başka özelliği de, otelde görevli bir ekolojistin bulunması. 3 yıldır otelde görev yapan Mehmet Çakır, otel sahiline her yıl caretta caretta türü kaplumbağaların yumurtlamaya geldiğini ve bu yıl da 23 Temmuz'da yavruların yumurtadan çakacağını belirtiyor. Kısacası, tatilini bu tarihe getirenler, kaplumbağaların yumurtadan çıkışını da izleme şansına sahip. Minicik caretta caretta yavrusu, yumurtadan çıkıp özgürlüğe, denize koşuyor...

Balikesir



Alibey Adası genel görünüş... Cunda Adası, yani Alibey Adası'na İstanbul'dan gitmek için en iyi güzergah, TEM otoyolunu kullanarak Tekirdağ'a gitmek. Tabii oraya gidince ilk adreslerinizden biri köfte yemek için mola vermek. Bunun için de ya şehir içinde bulunan Özcanlar köfte gideceksiniz sarımsağı az ve baharalkı köfte yemek için ya da yine hem sahilde hem de şehir merkezinde işyerleri bulunan Ali Baba Köftecisi bir başka adresiniz.Özel olarak yetiştirilen hayvanların etlerinden hazırlanan köfteleri yerken, "iyi ki mola verdik" diyeceğinizi biliyorum. Bu arada eğer içki hem de rakı sevenlerdenseniz, tabii ki sahil yolu üzerinde bulunan Sezen Market'e uğrayın. Tekirdağ'daki rakı fabrikasında üretilen ilk ürünlerden olan rakılarınızı mutlaka alın. İçmedim ama içenler farklı bir tadı olduğunu söylüyor. Bu arada köy ekmeği ve beyaz peynirini de tadın ve alın. Pişman olmayacaksınız... Ardından Gelibolu ve Çanakkale'ye arabalı vapurla geçebilirsiniz. Sonra da, Assos yolu ile Ayvalık'a ulaşıyorsunuz. Ayvalık şehir merkezinden geçip, kısa bir tur attıktan sonra yolunuzu Türkiye'nin en eski köprülerinden biri ile Ayvalık'a bağlı olan Alibey Adası'na çevirin... Hadi geçmiş olsun... DENİZ OTOBÜSÜ... İstanbul'da son yılların en büyük ulaşım alternatifi olarak hizmet veren deniz otobüsü de Ege yolculuklarında milyonlarca İstanbullu'ya büyük alternatif... Yenikapı'dan kalkan deniz otobüsleri, 1 saat 45 dakika içinde Bandırma'da oluyor. Bu şekilde giderseniz yolunuz neredeyse 4 saat kadar kısalıyor. O nedenle bir çok insan bu yolu tercih ediyor... İZMİR'DEN GİDİŞ... Alibey Adası'na İzmir'den gitmek için ise, şehir merkezinden ayrıldıktan sonra Karşıyaka üzerinden sahilden keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz yolun başında. Sonra da yaklaşık 5 saat kadar sürüyor yavaş yavaş mola vererek gidiş, İzmir- Alibey Adası arası sahil yolundan. Ama keyifli ve güzel... Ayvalık çeşitli konaklama tesislerine ve yüksek yatak kapasitesine sahip. Nispeten daha sakin Alibey Adası'nda pansiyon ve moteller bulunuyor. Sahil Caddesi'nde yer alan Artur Motel, TV ve mini bozdolaplı odaları ile hizmet veriyor. Alibey Adası'na gelirken, "Arka Deniz" tarafında yer alan tesis Basel Otel... Ayrıca Deniz Motel ve Cunda Otel'de kalabilirsiniz. Kamp yapmayı düşünüyorsanız, Ada Camp ve Cundamo Camp'ı da tercih edebilirsiniz. Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki! ATÜN PANSİYON Eğer şehir merkezinde uygun bütçeli bir pansiyonda kalmak isterseniz size Atün Pansiyon'u önerebilirim. İskelenin arkasındaki caddede, yaşama bir adım mesafede temiz aile işletmesi. Odalarda standart temiz çarşaflı yataklar var. Banyo tuvalet içinde. Başka bir kanfor yok. Ancak caddeye bakan odada kalırsanız, sahildekileri izleyebileceğiniz nefis sarmaşıklarla süslü balkonu var. Oraya çıkıp günün gecenin keyfini sürebilirsiniz... Ayvalık, Ege ve Akdeniz'in en zengin yemek ve meze çeşitlerine sahip bölgesi. Özellikle yöresel otlardan yapılan ve meze ve salatalar bölgeye has özellikler taşıyor. Temmuz ayında İstifno başlarken, hindibağ, sarmısak, zeytinyağı, limon soslu radika otu masaların birinci sırada yer alan mezesi. Çıplak adalardan getirilen taze börülce, çevre köylerde yetiştirilen enginar, patlıcan salata, yaprak sarmalar Ayvalık'ın ünlü has zeytinyağı ile, daha da lezzetleniyor. Çiçekyağı yerine has zeytinyağında kızartılan balık unutulmaz lezzetlere bürünüyor. Alibey Adası'nın çevresinde gerek balık, gerekse kabuklu su ürünleri üreten birçok çiftlik yer alıyor. Midye Akdeniz'den tuzlu suda büyüyüp serpilemediği için, az tuzlu olan Ege'de midye üretme ve arıtma tesislerinde işlenebiliyor. Kabuklu deniz ürünleri arasında bir tür midye olan"Akivadis" de Cunda Adası'ndan çıkıyor. AŞÇILARIN GÖZDESİ AKİVADİS'İN YAPIMI! Deniz ürünü kabuklu Akivadisler, tavada domates, biber, mantar ve baharat ilavesi ile hazırlanıyor. Ocaktan alınmadan önce içine bir tek viski dökülüp alevlendirilen meze oyalayıcı geniş şekliyle, farklı lezzetlere sahip oldukları için damak zevkine düşkün olanlarca tercih ediliyor. Kaşarlı istiridye, midye, kidonya, tarak, ayvada değişik pişirim şekilleri ve ilavelerle menüde yer alıyor. Yörenin balıkları arasında,çiftlikte üretilen veya daha farklı fiyatla vahşi deniz çipurası, levrek aranan balıklar. Barbunya, sinarit, ispari gibi çeşitleri de var. Artur Restoran, levrek veya iri sinaritten tuzda pişirdikleri balıkları, fırından kalıp halinde çıkarıp, maytaplarla masaya getiriyor. Konukların önünde de çekiçle kırıp servis yapıyorlar. İskele'de bulunan mezeleriyle ünlü Deniz Restaurant da, bir başka lezzet durağı. Gerçekten her türlü mezeyi ağzınıza layık hazırlıyorlar. Özellikle deniz ürünü levrek ya da çipura bulabilirseniz mutlaka tadına bakın. Yemek sonunda müssesenin ikramı!" olarak Lor tatlısı ikram ediyorlar. Tadına bakın. Beğeneceksiniz... Cunda Adası'nda özel olarak yiyecekleriniz arasında Papalina isimli, sardalyanın ufağı balıklar var. Yöreye özgü. Haziran ayı sonunda başlayan ve sardalyanın küçüğü olan "Papalina", tekir dolması, ahtapot salatası, paçası, güveci, kalamar tava, hamsi, turşu sardalya, karides, sübye, midye salatası, deniz kestanesi gibi lezzetlerle donanan sofralar, bölgeyi sofra kültüründe ve damak zevkinde farklı kılıyor. SABAH KAHVALTISINDA TOSTUN TADINA DOYAMAYACAKSINIZ! Sabah kahvaltısında hemen her gün, zeytin, peynir, reçel ve bal sofralarımızın değişmez menüsüdür. Ancak buna Alibey Adası'nda veda edin. Çünkü burada Ayvalık ya da Ada tostu var. Bu tostu da yiyecekseniz Taşkahve'nin hemen yanında yer alan"Dedem" den yani Hıdır Tekinoğlu'ndan yiyin. Aslında kahvenin yanındaki seyyar tost dükkanını, 20 yıl boyunca babası Hüseyin Ekiroğlu işletmiş. Ama hayata veda edince işin başına 3 yıl önce oğlu geçmiş. O da tıpkı babası gibi her tostu büyük bir özenle ve lezzetle hazırlıyor. Tostun özelliği ise ekmeği. Bu ekmeği Ayvalık'ta Çamlıbel Tost Fırını yapıyor. Başka bir şey de yapmışormuş yıllardır. Lezzet her zaman aynı. Ufalanmayan lezzetli ekmeğin içine, İzmir'den getirilen peynirler konuluyor. İsteğe göre, karışık ya da sucuklu olmak üzere de tostlar yapıyor Hıdır Tekinoğlu. Tek kişilik ordu gibi sabahtan gece yarılarına kadar müşterilerine hizmet ediyor. Adaya gittiğinizde bir sabah kahvaltınızı bu tostla yapın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. TAŞ KAHVE Adada güne başlama için en iyi yer, Taş Kahve. Ya pastahaneden ya da kahvenin hemen yanında bulunan Dedem tostçusundan alacağınız tostlarla burada güne başlıyorsunuz. Kahvenin sabah erken saatlerden itibaren gün boyunca müşterileri neredeyse aynı. Özellikle sabahları, saat 09.00'da her gün kahvesini içmeye gelen yaşlı rum teyzeyi seyretmek bile sizi günlük telaşlarınızdan alacak. Kahvenin garsonu ile "bugün erken geldim, yok geç geldin" tartışmasını başka bir yerde izlemek bile, bambaşka bir dünyada olduğuzu, hatırlatıyor. Bir zamanlar büyük şehirlerde de yaşanan hemen herkesin birbirini tanıdığı, postacınının, bakkalın arkadaş olduğu günlerin hâlâ kaybolmadığını burada yeniden yaşıyorsunuz büyük bir şaşkınlıkla... Müşteriler ile kahve sahipleri arasında dostluk, arkadaşlık oluşmuş. En yeni temiz giysilerini giyen yaşlı kadın, denizi seyrederek güne başlıyor. Bir yandan da sabah kahvesini içiyor. Diğer masada ise, adanın bir başka yaşlısı Robrok isimli 95 yaşında olduğu söylenin kişi oturuyor. O da bir zamanlar adanın berberi imiş. Şimdi adanın en iyi otellerinden Artur ailesinin.  KİM ADALI, KİM YABANCI NASIL ANLAŞILIR! Adalılar kendi aralarında, kahvede oturanların gerçek Alibey Adalı olup olmadığını şöyle anlıyorlarmış... Eğer deniz kenarında kahvede oturan biri sırtını denize dönüp geleni geçeni seyrediyorsa bu mutlaka adalıdır diyorlar kendi aralarında. Buraya gezmeye, tatil için gelenler ise, yıl boyunca özlemini duydukları denize dönerek oturdukları için hemen tanınıyormuş. ÇİFTE KAVRULMUŞ LOKMA... Bir başka ada tadı ise, çifte kavrulmuş lokma. Özellikle iskele caddesinin başında bulunan ada pastanesinin önünde, bu lokmanın tadına bakmak için insanlar kuyruk oluyor. Gerçek çifte kavrulmuş lokmalar gözünüzün önünde keyifle hazırlanıyor. Üstüne tarçını kıvamında serpiliyor. Ve ağzınıza aldığınız anda, ne demek istediğimi daha iyi anlıyorsunuz. Bir çok yerde yediğim lokmanın hiç bir şey demek olduğunu, bu lokmayı yiyince daha iyi anladım. Bunlar da anlaşılacağı gibi ada, uzun yaşamanın en önemli duraklarından biri. Nasıl olmasın ki. Tertemiz havası, oksijen kürüne girmiş gibi hissettiriyor insanı. Denizi bir başka güzel. Sahilin dinginliği, insanların hayatın günlük koşturmacalarına verdiği ara, sizi de bir anda günlük stresten uzaklaştırıyor. Bir kaç günlüğüne de olsa, bambaşka bir yaşama uyum sağlıyorsunuz Alibey Adası'nda alınacak ürünlerin başında tabii ki zeytin ürünleri başı çekiyor. Adada yetişen zeytinlerden üretilen ürünleri alabileceğiniz yerlerin başında, sahil girişinde bulunan Giritli geliyor. Sahibi Murat Başkurt Girit kökenli. Her türlü zeytinyağını bulmam mümkün. Kendi bahçelerindeki zeytinlerden üretilen yağları satıyorlar. Dükkana girer girmez zaten havasından farklılığını hissediyorsunuz. Hazırlanan şişe içine doğranan ufak parçalar halindeki beyaz peynirleri Giritliler, sabah kahvaltılarından yiyormuş. Aynısı bulma imkanınız var. Tabağa döküp yağ içinde bekleyen peynirleri yiyorsunuz. Alibey Adası'ndan alacaklarınız arasında taze deniz ürünleri de var... Adada ayrıca sabah erken saatlerde balık alma imkanınız da var. Avdan dönen balıkçıların büyük balıklarını özellikle restoran sahipleri hemen alıyor. Geriye kalan orta ve ufak balıkları ise hemen yerel balık satıcıları alıyor. Başlıyor erken saatlerde iskele caddesinin hemen arkasında, taş kahvenin yanındaki dükkanlarında ya da tezgahlarında satmaya. Ada ufak olunca bir adımda buraya gidiyorsunuz. Balıklarınızı alıyorsunuz. Tabii bu adada evi olanlar icin. Gezmeye gidenler ise, sahilde yer alan balıkçılarda büyük sehirlerde bulamayacakları deniz levreklerini, çipuraları uygun sayılabilecek fiyata yiyebiliyorlar. Tabii yanında Ege'nin o birbirinden leziz ot yemekleri, mezeleri de cabası. Isırgan otu salataları, borulceler, dalından yeni koparılmış domateslerle yapılan salatalar. Yani yolunuz düşürse adaya, mutlaka uğrayın balıkların tadına bakın. ADA PEYNİRCİSİ PEYNİR SEVENLERİN ADRESİ... Alibey Adası'nın peynirlerini de es geçmemek lazım. Bunu da almak için çarsı içinde Ada peynircisine mutlaka uğrayın...Cemal - Ali Gülören kardeşler sahipleri... İki çeşit özel peynirleri var. Ürettikleri sepet peynirler; yöresel peynir olarak geçiyor. Sadece Ayvalık yöresine has bir peynir. Mart ayından haziran ayının ilk haftasına kadar üretiliyor. Bitim tarihi de stoklara bağlı. Bir yılda da bitiyor daha da fazla sürüyor. Peynirler sırf koyun sütünden yapılıyor. Özelliği adada yetişen koyunların sütünden yapılıyor olması. Peynirin dışındaki kabuk kısmı uzun süre dayanmasını sağlıyor. Peynirin için tuzsuz oluyor. Sadece kabuk kısmı tuzlanıyor. Tuzu sonra yavaş yavaş içine cekiyor ama fazla değil. Alıp dolaba koyarsanız bir ay kadar dayanabiliyor. Hatta küçük parçalara bölüp saklarsanız ömrü daha uzun oluyor. İstanbul Ankara gibi şehirlerden müşterileri var. Onlara istek üzerine kargo ile gönderiliyor. Bir de teneke tulum denilen peynileri var yöreye özgü. O da bu peynirin kasnakta yapılmışı. Aynı sistemle yapılmıyor. Bu peynirler kasnağa konulup yaklaşık 4 ay buzhanede bekletiliyor. HEDİYELİK EŞYA Ada turizme açıldıktan sonra, bir zamanla sadece insanların piyasa yaptıkları iskele; özellikle akşamları alışveriş merkezine dönüyor. Aday özgü ürünlerden tutun da, her türlü yerli yabancı hediyelik eşya kurulan seyyar dükkanlarda sizleri bekliyor. Aklınıza gelebilecek hemen her şey var burada. Uzakdoğu'dan getirilen deniz ürünlerinden ve ağaçlardan yapılan hediyelikler ilginizi mutlaka çekecek... Şeytan Sofrası'nda güneş batışı... ADANIN ADI NEREDEN GELİYOR? Kurtulus Savaşı'ndan sonra, Yunanlılar'a karşı ilk karşı koyan komutanın anısına adaya "Alibey Adası" adı verildi. Ancak Cunda Adası ismi adaya verilen bir başka isimdir. Yazar Ahmet Yorulmaz'ın Ayvalık'ı Gezerken 5 isimli kitabında yazdığına göre: " Ayvalık'ın karşısındaki adaya Cunda deniyor. Bu adın Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye'sinde geçen Yunda Adalarından Galat olduğu sanılıyor.Her iki isim de kullanılmaktadır bugün. Bazı gezginlerin, halktan birisinin adaya "Cunda" demesini yadırgamamaları, isimde Rumluk aramamaları gerekir.Çünkü Ayvalıklı Rumlar buraya "kokulu ada" anlamına gelen "Moshonis" adını vermişlerdi. Bunun da ünlü bir korsandan geldiği kayıtlıdır. " Alibey Adası'nda taş mimarisiyle Rum evleri, manastırlar, yaşlı zeytin ağaçları, rengarenk tekneli balıkçılar arasında bambaşka bir atmosfer yaşanıyor. Adanın arka yüzündeki keşfedilecek birçıok yer var. Gezinize Alibey Adası'nın yerleşim alanı, Ayvalık'a bakan yüzünden başlayabilirsiniz. Adaya girişte karşınıza çıkan metruk değirmenden sola dönünce, kendizini adanın taş kaplı daracık sokaklarında bulunuyorsunuz. Eski taş evlerin arasında müşteri bekleyen at arabası sahibi... Dar sokaklara keskin dönemeçlere uyum sağlayan at arabaları ve merkep taşımacılığı hala sürüyor. Bölgesel renkteki taş yapıların kapıları, balkon demirleri, pencere pervazları ve kapı tokmakları ile farklı olduklarını bir çırpıda anlatıyor. Adanın yüksek tepelerinden Ayvalık'a doğru bakınca solunuzda Dalyan Boğazı yer alıyor. Sekiz manastır ve bir o kadar da kilisenin yer aldığı ada, koruma alanı ilan edilmekte geç kalınmasına rağmen, eski medeniyetleri anımsatan bir çok özelliğini hala koruyor. Sessizliğin hakim olduğu sokaklardaki gezinizde, resim fotoğraf, film gibi bir çok sanat faaliyeti gerçekleştirebilecek imkanları da bulabilirsiniz. Adanın diğer kısımları, doğa yürüyüşlerine daha uygun flora ve fauna zenginliğini içeriyor. Alibey Adası, özellikle iskelenin arkasından itibaren daracık sokakları, birbirine yaslanan kime restore edilmiş kimine dokunulmamış eski Rum Evleriyle sokak sokak keyifle gezilecek nitelikte... Her şey yüzyıllar öncesinden kalmış gibi.Evlerin arasından Adayı hakim bir tepeden görebileceğiniz Aşıklar Tepesi'ne de çıkabiliyorsunuz... Sahil sonunda ise, Ayvalık otobüslerinin kalktığı yerde, Adaya Yunanistan'dan ilk getirilen getirilen göçmenlerin denizden karaya çıktığı noktada, bir mevlevi heykeli var. Burada adanın tarihçesi bir tabelaya yazılmış... PATRİCYA Alibey Adası'nda gidecek yer çok. Denize gitmek istiyorsanız karadan adanın arka tarafında bulunan Patricia'ya gidebilirsiniz. Yol zeytin ağaçlarının arasından geçiyor. Yarım adanın arkasındaki Patricia gerçekten görülmeli. Günümüze kalan çoğu harap da olsa rum evlerini, yaşam biçimini görme şansınız var. Tabii ki, sahilde de denize girme imkanı var. Temiz kimsenin olmadığı nefis yerler. HAYDİ TEKNE İLE ADALAR GEZİSİNE ÇIKIYORUZ! Bir başka deniz alternatifi ise, ya Ayvalık'tan iskeleden binebileceğiniz ya da Alibey Adası iskelesinden de katılabileceğiniz tekne turları. Ayvalık civarında bulunan 23 ada rüzgarın durumuna göre dolaşılıyor. Bir gezide 4-5 adaya uğrayabiliyorsunuz. Adaların koyları nefis. Bu turlara biz Bambi Tur'un sahibi Coşkun Kaptan'ın teknesiyle çıktık. Kaptan tekneye biner binmez sizi karşılıyor. Teknenin kurallarını anlatarak size aydınlatıyor... Bu kurallar da neyin nesi demeyin. Uzun yıllar Almanya'da kalan kaptan, tekne gezisinin ne kadar farklı olduğunu size hissettiriyor. İnsanların yol boyunca en çok ihtiyacı olan tuvalet konusunda çok titiz oldukları verdiği bilginin en önemli bölümünü oluşturuyor. Tuvalete her giren kişi tekne görevlilerini bildiriyor. Çıkar çıkmaz da hemen görevli tuvalete girip, içerisini dezenfekte ediyor. Kısacası günübirlik de olsa, denizin ortasında keyifli yolculuk yapmak istiyorsanız size tavsiye edebilirim. Kaliteli bir tekne. Herkesin yeri rezervasyon durumuna göre teknede ayrılıyor. Üst kısmında ise güneşlenebiliyorsunuz. Yemekli tur alırsanız keyfiniz daha da yerinde oluyor. Öğlenleri genellikle balık salata ve meyveden oluşan menü var. Ama menünü özelliği hemen her şeyi doyana kadar yiyorsunuz. Balıklar gözünüzün önünde teknede hazırlanıyor. Salata da öyle. Keyifle bir yandan güzel bir koyda dinleniyor. Bir yandan da yemek yiyorsunuz. Kaptan en yoğun sezonun temmuz ağustos ayı alduğunu anlatıyor. Aslında tekneler 1 Mayıs ile 30 Ekim arasında hizmet veriyor. Sabah 11.00 gibi denize çıkılyor. Akşam 18.30'da geriye dönülüyor. Denizde Melina, Karaada Akvuryum, Çoban Kayalıkları, İncirli ada gibi yerlere uğranıyor. Adaların isimleri, üzerlerinde yetişen meyvelere ya da coğrafi şekillere göre yöre halkı tarafından konulmuş. Bölgede Maden Adaları da var. Bir zamanlar maden çıkarılan adalarda şimdi ocaklar faaliyetini durdurmuş ama bazılarının bacaları hala gözüküyor. 25 yıl öncesine kadar bu madenler çalışıyormuş. Gelir az gider fazla olunca madenlerin çalışmasına ara vermişler. Ancak adaların en keyifsiz yanı, üzerlerinde bulunan kiliselerin, binaların bugüne kadar metruk olarak bırakılması. Bir çok adada bulunan kilise, zamanın tahribatına dayanamamış. Un ufak olmuş. Gezilerde Patrica manastırı denilen Ayışığı Manastırı'na da uğranıyor. Burası da aslında karayoluyla da gidilen bir manastır. Ama adanın uç kısmında ve yol olmayan bir yerde olduğu için en iyisi, tekneyle gitmek. Deniz kenarında metruk olarak duruyor. Buraya gelen Yunanlılar, Rumlar mutlaka bu manastırı ziyaret ediyor. Kaptanlar gezilerini rüzgar durumuna göre belirliyor. Lodos olursa Alibey Adası Güney Batı kısmına gidiliyor. Burası geziliyor. Ayvalık'tan ayrıca Assos'a da feribot çalışıyor. Ada aslında çok büyük. 8 mil hızla tekneyle giderseniz, 5 saatte etrafını ancak dolaşabiliyorsunuz. Ada'da 1967 yılına kadar nüfus 2 bin imiş. O zaman Ayvalık'tan teknelerle insanlar adaya gelirmiş. Ortalık sakinmiş. 80 yılından sonra insanlar adaya akın etmeye başlamışlar. Burayı değiştirmişler tabi ki. Şeytan Sofrası, seyir yeri... BAMBİ TUR COŞKUN ADA TEL : 0266 312 57 60 CEP : 0532 613 28 74 ARTUR MOTEL TEL : 0266 327 10 14 BASEL OTEL TEL : 0266 327 17 31 CUNDA OTEL TEL : 0266 327 15 98 DENİZ MOTEL TEL : 0266 327 10 12 ADA KAMP TEL : 0266 327 12 11 CUNDAMO KAMP TEL : 0266 327 17 35 ATÜN PANSİYON HÜSNÜ ATÜN TEL : 0266 327 15 54 EV : 0266 327 10 67 DENİZ RESTORAN Süleyman Usta ve Ayhan Alışık'ın Yeri TEL : 0266 327 16 85-327 26 43 Patriçia'da yıkık Rum köylerinde keçiler otluyor...

Marmara Ereglisi



Marmara Ereğlisi sahilinde yaz günlerinde yürüyüş yapmak gerçekten keyifli... İstanbul'a yakın. Ulaşımı kolay. Hafta sonu için ideal. Sahil şeridinde oluşan ilginç kaya yapısı, kendinizi uzayda başka bir gezegende hissetmenize neden oluyor... Doğal güzellikleri, tarihi zenginlikleri, damakta tad bırakan lezzetleriyle, "Marmara Ereğlisi"sizlere farklı bir tatil vaad ediyor. Tekirdağ'a bağlı Marmara Ereğlisi, İstanbul'a yakınlığı ve ulaşım kolaylığı ile hoş bir hafta sonu geçirebilecek idiel tatil beldelerinden biri. Buranın en büyük özelliği ise, sahilde binlerce yıldır oluşan dalgaların yarattığı şahaserler olan, kayalar... Açık hava müzesi görünümündeki bölgedeki kayalara halk arasında, "Kına Taşı" deniyor. Ördek kafası, köpek, kaplumbağa veya tekerlek biçimli taşların yanısıra, "Güngörmez mağarası ile dehliz ve galeriler burada dikkatinizi çekecek..." Marmara Ereğlisi'ne İstanbul ve Tekirdağ'dan E-5 ve E-25 karayollarını kullanarak kısa sürede ulaşmak mümkün. İstanbul'dan özel araçla yola çıkıp Trakya otoyolunu kullananlar, Kınalı sapağına kadar gidip çıkış yapıyorlar. Tekirdağ yoluna girip yola devam edenler, 1 saat 15 dakika gibi bir sürede Gümüşyaka ve Botaş'ı geçip, Marmara Ereğlisi sapağından (aman ana yola dikkat), ilçeye giriş yapabilirler. OTOBÜS İstanbul'a 107 kilometre, Tekirdağ'a 40 kilometre, Çorlu'ya da 28 kilometre uzaklıkta bulunan tatil beldesine, otogarlardan kalkan otobüslerle gelenler, Marmara Ereğlisi'ndeki heykelin yanından saat başı kalkan otobüs seferleri ile dönebilirler. Marmara Ereğlisi sahili, İstanbul'un yanıbaşında denize girmek için en ideal yerlerin başında geliyor. Marmara Ereğlisi'nde yazın haftasonu geçirmek üzere gidebileceğiniz iki motel ve bazı pansiyonlar bulunuyor. Yol tarafındaki tesis Kumsal Motel, 30 odalı. Daha konforlu bir konaklama tesisi de Silivri'de bulunan Klassis Otel... Tabii ki buranın kendi plajı, havuzu ve spor tesisleri de bulunuyor. Sahildeki kayalıklardan bir başka görünüm... Marmara Ereğlisi'nde, birbirinden leziz balıkları yeme şansınız var. Marmara Ereğlisi sahilleri balık türleri bakımından oldukça zengin. Karadeniz, Boğazlar, Marmara, Ege balıklarınnın göç yolları üzerinde bulunan kıyılarda tekir, uskumru, sinarit, levrek, sardalya, lüfer, çinekop, fener, mezgit, dil gibi balıklar bulunuyor. Sahil bantı üzerinde bulunan beş balık lokantasında balık çeşitlerinin yanısıra kalamar, midye tava ve deniz ürün çorbalarını deneyebilirsiniz. Marmara'nın az tuzlu denizinin balıklarının daha lezzetli olduğunu anlatan balıkçılar, ızgara, buğulama, güveç çeşitlerini de methediyorlar. Balık sevmeyenler, Tekirdağ'ın ünlü köftesini tercih ederlerse, Marmara Ereğlisi'nde de ünlü köfteyi, piyazı bulabilirler. Taze balık almak isteyenler, balıkçı barınağında bulunan balık hali tezgahlarına bir göz atmalılar. Marmara Ereğlisi gezinizde alınacak ürünlerin başında, Tekirdağ rakısı, bölgeye özgü ve mevsiminde ancak bulabileceğiniz Hasanbey ve Kırkağaç karpuzu geliyor. Ayrıca haziran ayının ilk haftasında yapılan kiraz festivalinde görücüye çıkan kirazları ve süt ürünlerini de unutmamak gerekiyor. Tekirdağ Bölgesi'nde üzümle karpuzun olgunlaşması aynı döneme rastlıyor. Narin meyvelerin farklı olanları temmuz sonu ağustos başında az da olsa bulunabiliyor. BARBAROS KARPUZU... Kumbağ - Barbaros arasındaki alanda yetişen karpuza Türkiye'de sadece burada rastlanıyor. Bölge coğrafi olarak yamaca kurulu. Bitki hava ve topraktan ne alırsa doğal yolla sulanmadan yetişiyor. Arazinin meyilli olması nedeniyle ovada yetişen karpuz, içi aşırı su depolayan tatsız, et karpuzu olmuyor. Barbaros karpuzu olarak da anılan bu tür karpuzu meraklıları ticari kaygıdan uzak, tad için yetiştiriyor. Bölgenin yerlileri hormon ve suni gübre içermeyen hakiki Barbaros karpuzunu şöyle tarif ediyor. "Tam küresel biçimli, dış kabuğu koyu yeşil damarlı, ince beyaz iç çeperli, yenen kısmının bayrak kırmızısı renginde yeterince olgunlaşınca bıçağa dokunur dokunmaz kendisi patlıyor." Tatlı olduğunu unutmamak lazım. Ne var ki kültür karpuzunun üretimi İtalyan tohumuna oranla daha az mahsül veriyor. TEKİRDAĞ KÖFTESİ... Gelelim ünlü Tekirdağ köftesine... Tekirdağ'a gidilince yenilmeden gelinmeyen özel köfteler gerçekten ağızlarda leziz tadlar bırakıyor. Ancak tek Tekirdağ köftesi yok. Yani farklı ağız tadlarında olanlar için farklı köfteler var. Bunun da nedeni her ustanın kendi formülünü sır gibi saklamasında yatıyor. Bu nedenle hemen her dükkanda farklı köfteler bulmak mümkün. Eğer köftenizin içinde sarmısak tadını ağırlıklı olarak tercih ediyorsanız ve biraz da baharatlı olarak yemeyi seviyorsanız, 1958 yılından bu yana Tekirdağ'da hizmet veren Meşhur Köfteci Ali'ye gidin. Gerçekten değişit tad ve lezzette köftelerin tadına bakın. Yanında da özel yoğurdu ve çoban salatasını yemeyi ihmal etmeyin. Eğer sarımsağı az, az baharatlı köfteyi seviyorsanız, bu kez 1953 yılından bu yana hizmet veren Özcanlar Köfte salonunu ziyaret edin. Buradaki köfteler de gerçekten pişimiyle, tadıyla, sunumuyla size İstanbul'da alamayacağınız lezzet sunuyor. (Bizi ikisini de denedik.!Kilo alma pahasına. Gerçekten güzel...) Soğumaması için iki partide servis yapılan Tekirdağ köftesi porsiyonunda yer alan piyaz ve acı biber turşusu, özel biber salçası, sarmısaklı parmak köftenin tadını tamamlayan unsurlar. Bölgede otlayan koyurnların et kalitesini de unutmamak gerekiyor. KİRAZ FESTİVALİ... Haziran ayının ilk haftasında yapılan Kiraz Festivali için sapı ince, küçük çekirdekli, sarı kırmızı renkleri içeren tatlı kirazlar, Rumlardan kalma az sayıdaki ağaçlardan el değmeden cımbızla toplanıyor ve yarışma sepetlerine diziliyor. Festival zamanı buraya giderseniz yiyeceğiniz kirazların tadına doyamayacaksınız. ...VE YENİ RAKI... Üç nolu damgasıyla tanınan Tekel'in Tekirdağ Rakı Fabrikası'nın diğer fabrikalardan özelliği sadece Yeni Rakı üretmesi. Diğer fabrikalarda Kulup, ardından Altınbay rakısı yapılıyor. Kalan hammaddeye de alkol ilave edilerek, rakı üretiliyor. Tekirdağ fabrikasında rakı üretimi bir de bağbozumu zamanı, yüzde 10 oranında bölgeden toplanan yaş üzümlerin karıştırılmasıyla yapılınca tadı doyumsuz oluyor. Tabii içenler için! Bu formül imalatı zaten ünlü olan yeni rakıyı meraklıları tarafından daha aranan hale getiriyor. Eksperlere göre yeterince dinlenme süresine riayet edilen mamül, iyi beyazlanıyor. Baş ağrısı, dimağ yorgunluğu yapmıyor ve içim lezzeti artıyor. RAKI NASIL İÇİLMELİ! Rakıyı soğutup soğuk suyla karıştırmak, içine buz atmaktan daha olumlu sonuç veriyor. Işık görmeyen yerde saklanan rakının acılaşmaması, içilirken esans ve aromasının uçmaması için şişe kapağını açık bırakmamak gerekiyor. Rakıya en çok yakışan menü, lüfer ızgara, kaşık çoban salata, beyaz peynir ve tartışmasız kırkağaç kavunu. Sezen Market'in Saray - Vize yolundaki özel mandırada imal edilen, yağı-tuzu kıvamında, kesilirken dağlımayan özel beyaz peyniri ve taş fırında odunda pişirilen gerçek kokulu ekmeği de rağbet görüyor. Peynir gerçekten mükemmel. Bu peyniri de bir de sıcak ekmek içine, bol domatesle bir arada koyup, yeşillikler içinde yemeyi denemelisiniz. işte o zaman lezzetin ne olduğunu kendi ağzınızla tadıyorsunuz... Tekirdağ'a bağlı Naip Köyü'nde üretilen toprak fırında pişirilen köy ekmeğini unutmamak gerekiyor. Bu da şehirlerde bulamayacağınız lezzette... VE ŞARAPLAR... Tekirdağ ve civarında yetiştirilen onlarca üzüm içinden papaz karası, semilyon, siyah ufak taneli olan Gamay ve yapıncak çeşitlerinden yapılan şarapları da unutmamak gerekiyor. Gerçekten şarap tutkunları eğer ağzınızda unutulmaz tadlar bırakacak şaraplar arıyorsanız, Sezen Market'te istediğinizi bulacaksınız. Tavsiye edilen şarapları alın. Çünkü ismini az duyduğunuz şarapları üreten fabrikalarda üretilen ürünleri, bilinen üreticiler alıp, kendi fabrikalarında filtre edip, size bir kaç misli fiyatla satıyor. Haberiniz olsun. NEREDEN ALINIR? Tekel Rakı Fabrikası önünde bulunan satış reyonu tatil günleri ve mesai haricinde kapalı olduğu için, Tekirdağ - Malkara çıkışı üçüncü trafik ışıklarının sağında yol üstündeki, "Sezen market"ten Tarihi Marmara Ereğlisi'nini üzerinde bulunduğu Perinthos antik kenti kazı çalışmalarında mermer mezar taşları, kilise kalıntıları, hipodrom yeri, galeri ve dehlizler görülebiliyor. Ancak şimdi burası yabani otlarla kaplı, bu manzara otların arasından zorlukla görülüyor...! Tarihi İstanbul kadar eski olan Perinthos antik kentindeki kazı çalışmalarında henüz yüzey temizlik çalşımaları yapılmış olmasına rağmen, toprak altında Efes antik kenti kadar önemli kalıntıların olduğu belirtiliyor. İlk çağlarda Perinthos daha sonra Heraklera, Trakya Ereğlisi, nihayet Marmara Ereğlisi adlarını alan bölge, eski ve zengin tarihi geçmişe sahip. En eski yerleşmeler Tunç çağında kurulmuş. ÇEVREDE NERELERİ GEZİLİR? Marmara Ereğlisi'ne 40 kilometre uzaklıkta bulunan Tekirdağ'dan yazın Marmara Adası'na feribot seferli yapılıyor. Kumbağ'dan adaya kalkan motorların hareket saati 13.00. Tekirdağ içindeki Arkeoloji müzesi, Tekirdağ evleri ve Macar Kralı Rakoczy'nin müze evi görebilecekleriniz arasında. Sahil boyunca yer alan çay bahçeleri, kafeler ve lunapark başlıca uğrak yerleri. Bölgede gezilecek en önemli yerlerin başında Marmara Ereğlisi sahilinde yer alan, rüzgarın, dalgaların bir arada meydana getirdiği kayalar geliyor. Burayı Marmara Ereğlisi'nde yaşayan bir çok kimse bile bilmiyor. Ama siz burayı görmek istiyorsanız, Marmara Ereğlisi şehir merkezine girdikten sonra, sağ taraftaki yollardan sahile çıkın. Daha sonra aracınızla 200 metre sola doğru sahilden gidin. Gideceğiniz yolun ne yazıkki yola benzer bir tarafı yok. Çünkü yol inşaat artıkları, molozlar ve her türlü yıkıntıyla kaplı. ama yılmayın. Yola devam edin. Eğer doğal oluşumlara meraklıysanız, bize hak vereceksiniz. Bir müddet sonra aracınızı park edeceksiniz. Sonra kıyadan yürüyüşe başlayın. Kısa süre sonra, eşini çok az yerde göreceğiniz kayalarla karşı karşıya geliyorsunuz. Sol tarafınızda bulunan tepenin yamaçlarında rüzgarın etkisiyle oluşan kayalık girinti çıkıntıları, aslan başlarına, deniz kızlarına, hemen her türlü hayvana benzetebilirsiniz. Hepsi de heykeltraş elinden çıkmışcasına görsel güzellikte... Buraya ilk kez gelen biri, sanki başka dünyadan insanların gelip de buralarda bir şeyler yaptıklarını düşünmüyor da değil! Sahildeki kayalar ise gerçekten ilginç. Dalgaların sürekli dövdüğü kayalarda oluşan delikler, şekiller, güneşle kavrulan taş yapılar, birbirinden ilginç şekiller oluşturuyor. Burası mutlaka gidilip görülmeli... DİKKAT... Yanınızda yürüyüş için iyi ayakkabı olsun. Çünkü Marmara Ereğlisi belediyesi burayı turistik amaçlı olarak düzeltip insanlara göstermek yerine, hiçbir çalışma yapmamış. Her şey doğallığıyla duruyor! Halbuki buraya gidişi gösteren bir tabela konulsa, sahil biraz düzeltilse, ufak şirin çay bahçeleri yapılsa, Marmara Ereğlisi'ne gerek Türkiye'den gerekse yurtdışından gelen turistleri ağırlayabilir. Ancak belediye hem antik kentin üzerine her türlü yükseklikte evlerin yapılması için imar izni vererek buraların ortadan kaldırılması için çalışıyor. Hem de en acısı, şehir merkezinden bulunan, belediye binasının 200 metre uzağındaki Perinthos antik kazı çalışmalarının yapıldığı alana, belediye yetkilileri bir tabela bile dikmemiş. Tabelayı bırakın, bir zamanlar zemininde muhteşem mozayiklerin bulunduğu alan şimdi yabani otlarla kaplı. Etrafı dikenli tellerle çevrili alanın ortasına bir de su kuyusu açılmış. Boru ile çıkarılan su, tankerlerle taşınıyor. TELEFONLAR DENİZ MOTEL Tel : 0282 613 12 42 KUMSAL MOTEL Tel : 0282 613 23 51 KLASSİS OTEL Tel : 0212 727 40 50 TOPRAK FIRIN KÖY EKMEKLERİ Cengiz Bulut Naip Köyü Tel : 0282 283 56 40

Sinop



Sinop genel görünüş... Sinop ; coğrafi konumu, eşsiz doğal güzellikleri, 160 kilometre uzanan kumsalları, tertemiz denizi, pırıl pırıl kumlu plajları, yer yer denize kadar uzanan ormanlarla kaplı ıssız koyları, turizm olayını kavramış konuksever halkı ile büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Sinop'un tarihsel olarak asıl ünü ise, Mitolojik verilere göre Amazon adı verilen savaşçı kadınlar bu bölgede yaşamış olmaları. Sinop'un adının Amazon kraliçesi Sinope 'den geldiği biliniyor. OTOBÜS İSTANBUL, Ankara gibi büyük şehirlerden giderken otobüsler Samsun yolunu kullanıyor. Ankara'dan özel araçla Çankırı, Kastamonu üstünden gidilebilir. Özellikle Kastamonu Sinop arası virajli bir yol. Dikkatil olmalisiniz. Aşırı hız yok. Bu nedenle yol biraz uzun sürüyor. Ankara'dan gelenler için 4 - 5 saatlik bir yol. Önce Ilgaz dağları, ardından Kastamonu ve Sinop'a ulaşabilirsiniz. UÇAK İstanbul'dan uçakla gidecekler için bir zamanlar İstanbul - Ankara, Samsun - Sinop bağlantılı seferleri vardı. Ve yaklaşık 5 saat sürüyordu havalimanlarındaki beklemelerle.... Ancak Sinop seferleri kaldırıldı. Ankara bağlantılı olarak Samsun'a kadar gidebiliyorsunuz. Havalimanı'ndan şehir merkezinde Cumhuriyet meydanı'na kadar servis var. Gidiş ve gelişlerde bunu kullanabilirsiniz. Taksiyi kullanmayın. Çünkü Çarşamba ovasında bulunan havalimanı şehre 40 kilometre uzaklıkta. Şehir merkezinden de sinop'a giden otobüslere ve dolmuşlara binebilirsiniz. Yaklaşık 160 kilometrelik mesafe, 3,5 saat sürüyor. Samsun - Ankara arasında da uçak kullanabilirsiniz, 40 dakika sürüyor yolculuk. Ancak unutmadan uçaklar RJ denilen küçük uçaklar. Koltuk araları dar. Ssıkıntılı bir yolculuk oluyor haberiniz olsun. Uçakta penceresiz koltuklar bile var! Rahat yoluculuk yapmak istiyorsanız check in yaparken, ya en ön sıra ya da en arka sıra koltuk isteyin. Çünkü diğer yerler üçer koltuklu ve çok dar. Rahatsız bir yolculuğa hazırlanın. Samsun Havalimanı medeni ve modern. Şehir merkezine giden ve gelen servisler var. Hem ucuz hem rahat. Hem de yavaş yavaş giderken Samsun'a alışmanızı sağlıyor. Daha kolay adapte oluyorsunuz. SAMSUN SİNOP ARASI YOL Bu yolda sabah ve öğleden sonra 4 kez otobüs seferi var. Ancak kaçırırsanız da panik yapmayın. Çünkü "yarım otobüs" dedikleri midibüsler var. Onlarla yapılan yolculuklar 3,5 saat sürüyor. Yolculuk özellikle ilkbaharda çok güzel. Bir yanınız yemyeşil tepelerle, arazilerle çevrili. Öte yanda lacivert Karadeniz. Bir çok yerde de ağaçlar denizle kucaklaşıyor. Kumsallar sahil boyu uzanıyor. ÖZEL ARAÇ Özel araçla giderseniz, yol manzarası iyi. Güzel seyir tepeleri de var. Ancak iki şeritli yol bol virajlı. O nedenle düşük hızda ve dikkatli gitmek gerekiyor. Ancak yiyecek yönünden de tedbirli olmakta fayda var. Çünkü yol boyunca dinlenme tesisi yok denebilir. Olanlar da Ege ve akdeniz standartlarından çokuzak. Ama doğanın güzelliği insana o masallardaki köş yaşantısının hala bu dünyada var olduğunu gösteriyor. Sırf bunun için bile gitmeye değer.. Denize sıfır Otel Diyojen... Sinop merkezinde kalacağınız otel bulabilirsiniz. Ancak iyi bir yerde kalmak istiyorsanız, merkeze biraz uzakta olan Hotel Diyojen'i tercih edebilirsiniz. Kalınacak Diyojen Oteli'ne gitmek için, Samsun yönüne doğru hareket ettiğiniz zaman, tabelaları izlerseniz rahatlıkla oteli bulabiliyorsunuz. Sinop merkezine 2 km uzaklıkta yer alıyor. Özellikle akşamları açık terasta yemek yerken keyifli bir sinop manzarası var. Diyojen Oteli'nin işletmecisi Oğuz Ülger. Otelin 32 odası ve 64 yaşatağı var. Ayrıca 26 apart dairesi yer alıyor. Otelin odalarında bambu mobilyalar ve sadelik hakim. Camları ısıcam ve kaloriferli. Denize sıfır. Dalgaların sesiyle uyanıp, keyifle denizi seyredebilirsiniz. Odalarda tev, telefon, pencere önünde de sallanır bambu koltuklar var. Bunlara oturarak güneşin batışını seyretmeye doyum olmuyor. Yüzme havuzu var. Tam önünde de denize girme imkanı var. Şehirde kalınacak yerler var. Ancak bunlar genellikle belediye belgesi ile işletilen tesisler. Mecbur kalırsanız kalabileceğiniz nitelikte. Şehir merkezinde Barınak Cafe'de pizza... Yemek yenilecek yerlerin başında Diyojen otel geliyor. Yemeğe mezelerle başlayabilirsiniz. Yoğurtlu ıspanak, biber dolması, ezme, beyaz peynir, turşu gibi geleneksel mezeler hemen her zaman var. Otelde yemek olarak hemen her mevsim balık bulabiliyorsunuz. Hem de mevsiminde alınan balıklar şoklanıyor ve isteğe göre her zaman müşteriye sunuluyor.Ancak buraya gidince özellikle, barbun tava ve iskorpit "çarpan balığı" isteyin. Balık özellikle mevsiminde tutulup şoklandığı için lezzeti inanılmaz. İki balık da yağda kızartılıp servis yapılıyor. Burada geleneksel yemekleri, yani Karadeniz yemeklerini bulmak imkansız. Ne yazık ki bütün Karadeniz bölgesinin neredeyse ortak sorunu bu.. Bir moıhlamayı, fasulye kavurmasını ve diğer yemeklerini tadabilmek için ancak özel bir yemek ya da dostunuzu evine gitmeniz gerekiyor Karadeniz'de... İSKORPİT BALIĞI NASIL YAPILIYOR? İskorpit balığının zehirli dikenleri işin ustaları tarafından çıkartılıyor ve temizleniyor. Sonra da filotoları çıkartılıyor. Una bulanıp yağda kızartılan balıklar, hafif baharatlı sosla lezzetli bir yemek haline geliyor. BU KALKAN BAŞKA KALKAN! Tabii bir de bölgedeki balıkçıların, Sinoplular'ın ada dedikleri, yarımadanın ucunda tuttukları kalkan balığının tadının bir başka olduğu söyleniyor. Ancak kalkan balığını bulabilmek gerçekten çok zor. Çok az tutulduğu için... Bu balığını başkalığı şuradan geliyormuş; Adada yetişen ve hemen büyük bölümü askeriye ait olduğu için el değmeyen arazide bulunan kekiklerin suyu yağmur sularıyla denize karışıyor. O bölgedeki balıkların da bu suda yetiştiği için tadının güzel olduğu belirtiliyor. Biz de yiyimedik ama yiyenlerin yalancısıyız işte! Bu kalkan balıklarının en küçüklerinin 3,5 kilo olduğu belirtiliyor. Dişileri biraz sert. Sarıkum'da doğanın bütün güzellikleri bir arada... BARINAK CAFE Sinop limanından bulunan Barınak Cafe'de pizza yemenizi öneririm. Burası gerçekten pizza bakımından lezzetiyle farklı bir yer. Denemelisiniz. ŞEN DONDURMACI Sinop'a özellikle yaz aylarında gittiyseniz mutlaka şehir merkezinde bulunan Şen Dondurmacı'ya uğrayın. Şirin pastane dondurmacı karışımı olan bu dükkanda, çocukluğunuzun tadlarını bulacaksınız. Adadan getirilen sütle yapılan dondurmaların tadına mutlaka bakın. Karamelli dondurma gercekten lezzetli. Ayhan Kotra'nın kotraları... Sinop'ta alabileceğiniz yöresel en önemli hediyelik eşya, Türkiye'de bu konuda en geniş seçenekleri bulabileceğiniz maket gemileri yapan Ayhan Demir'in sahibi olduğu Ayhan Kotra... Buranın sahibi ve her şeyi Ayhan Demir. 50 yıldır maket yapmakla uğraşıyor. Kalyon , çektirme , Taka , balıkçı tekneleri , Kotralar , gibi 5 farklı maket yapıyor. Her biri sanat eseri olan maketciliğe nasıl başladığını Ayhan Usta bakın nasıl anlatıyor. "Bu sanatı 1950 senesinde Sinop cezaevinde yatan Derviş usta adlı bir kişiden etkilenerek geliştirdim. Derviş usta o zamanlarda aftan yararlanarak maketleri üretmek için ufak bir atölye açmış. Bu maketleri o zamanlarda Sinop limanına gelen yolcu vapurlarına satıyormuş. Derviş ustanın atölyesinde gördüğüm bir maketten çok etkilendim ve bu sanatı geliştirmeye karar verdim. 1950 senesinde Sinop'ta açılan sanat okuluna devam ederken evde imalata başladım. Yaptığım maketleri yolcu vapurlarına satarak okul masraflarını çıkartım. 15 yaşında kotra imalatı yapmak üzere küçük bir iş yeri açtım. Sinop limanına gelen yolcu vapurlarına maketlerimi satmaya başladım." "Bu maketler 1952 senesinde Sinop'ta kurulan Amerikan radar teşkilatı askerlerinin çok ilgisini çekti ve 40 sene Sinop'ta kalan Amerikan askerleri vasıtası ile üzerinde SİNOP-TURKEY yazan gemi maketlerini satarak Amerika'ya duyurmuş oldum. Tahminen 6-8 bin adet gemi çeşitlerini Amerika'ya satmış oldum. 50 senedir yaptığım gemi maketlerini uc uca ekleseniz Sinop'tan İstanbul'a kadar ulaşacaktır. (yaklaşık 630 Km.)" Ayhan Usta, maketlerde kullandığı malzemeyi, ceviz ya da kavak - kayın ağacı kalaslarından 2 mm kalınlığında kesiyor. Bunları işledikten sonra da, oto boyası ile boyuyor.Maketleri hepsi birer sanat eseri niteliğinde. Amerikalılar yaptığı maketleri o kadar beğenmiş ki, ülkelerine hemen her boyutundan götürmüş.İlgi çok olunca bir de Adana İncirlik'te dükkan açmış. Yaptığı maketleri ne yazık ki büyük şehirlerde bumak çok zor. Ama eğer ilgi duyuyorsanız, Turing Otomobil Kurumu'nun Büyükada İstekelesi üzerinde açtığı kafeyi bir ziyaret edin. Burada kurumun Genel Müdür Çelik Gülersoy'un hazırladığı bir köşede maketler satışa sunulmuş. El emeğinin göz nurunun birebir yansıması olan maketler dünyanın bir çok yerinde üretilenlerinden farksız. Bir de ustanın internette sitesi var. Buradan kendisine sipariş bile verebilirsiniz. Kargo ile yurtiçinde her yere gönderebiliyor. Bakınız, telefonlar sayfası... Sinop'un bıçakları da ünlü. Av bıçağı olarak geçiyor. El yapım. Gül ağacı kökü sap olarak kullanımlıyor... 24 saat sıcak suda bekliyor... Bir yıl karanlık bir ortamda kalıyor. Sonra da kullanıma başlanıyor. Sinop Kalesi... Görmek istersen denizi, Yukarıya çevir yüzü. Deniz gibidir gökyüzü, Aldırma gönül aldırma... "Sabahattin Ali" YAPMADAN DÖNMEYİN! İskele Meydanı'ndaki çay bahçelerinde oturmadan, ayçiçeği çitlemeden, Sokaklarda özgürce dolaşmadan, Gerze Yolu'ndaki benzincide mola vermeden, DÖNMEYİN!!! Sinop Türkiye'nin batıda uç noktasında yer alıyor. Bu nedenle bile başlıbaşına ilginç. Sinop, bir de Karadeniz'in Bodrum'u olarak da anılıyor bölge insanları arasında. Özellikle balıkçı limanı, sahilde bulunan kalesi etrafında yer alan çay bahçeleri, Sinop sakinlerinin yaz akşamları buluştuğu yerlerin başında geliyor. Balıkçı limanı ise, sabahları özellikle hareketli. Avdan dönen balıkçı teknelerini ağlarını temizlerken izleyebilme şansınız var. Aslında Sinop'un en güzel yanı, günlük yaşamın çalışma ile içiçe geçmiş olması. Siz yemeğinizi yerken önünüzde balıkçılar ağlarını ayıklıyor. Balıklar kasalara yükleniyor. Bir yandan balıkçı kahveleri, bir yanda modern lokantalar. Şehir adeta küçük bir balıkçı kasabasının kopyası gibi merkezde. Her şey içiçe. Bir adım uzaklıkta... "Sinop'a geldim. Nereyi gezeceğim?" derseniz, alternatifiniz çok. İlk durağınız şu anda kullanılmayan havalimanının hemen yanında bulunan Akliman ve Hamsilos Fiyordu olmalı. İkisi de gerçekten çok güzel. Akliman; doğal sit alanı olarak korunuyor. Kilometrelerce uzunluğunda sessiz ve hiçbir modern tesis bulunmayan kilometrelerce uzunluğundaki kumsalda, özgürlüğün tadını çıkarabilirsiniz. Akdeniz ve Ege'de hemen hiçbir yerde bulamayacağnız kadar deniz ürününü, fosilleri, deniz kabuklarını kumsalda bulma imkanınız var. Denize girmek için ideal. Ancak bir kötü tarafı, hiç bir tesis sahilde yer almıyor. O nedenle yanınızda hasırınızı, havlunuzu götürmeniz gerekiyor. Sahil ile tesisleri birbirinden ayıran yolun arkasında ise, bir iki ev, bakkal yer alıyor. Ama tesis yönünden gerçekten sıfır ve bakir bir yer. Hamsilos Fiyordu ise, mutlaka görülmesi gereken yerlerdin başında geliyor. Karanın içlerine giren deniz adeta küçük bir göl olusturmuş. Şanslı bir gününüzdeyseniz gölcüğün ortasında bir de yat görebilirsiniz. İşte o zaman denize çıkışını görmenin imkansız olduğu bu fiyord denizle buluşan çam ağaçları ve doğal ortamıyla fotoğraf çekenlere hemen her ışıkta keyifli görüntüler sunuyor. Burası günübirlik gelenlerin piknik alanı olarak kullanılıyor. Sessiz sakin, gün boyu doğayla başbaşa kalabileceğiniz bir yer. MİTOLOJİK YOLCULUK Sinop'un mitolojik hikayesi de oldukça ilginç. Sinope, ırmak tanrısı Osopos'un güzeller güzeli kızıymış ve mutlu bir hayat yaşarmış. Tanrılar tanrısı Zeus, Sinope'yi görür görmez aşık olmuş. Zeus gönlünü kaptırdığı kızı elde etmek için yapmadığını bırakmamış. Sinope sonunda Zeus'un aşkına karşılık vereceğini, ancak kendisine dokunmamasını söylemiş. Zeus sözüne sadık kalmış ve Sinope'yi en sevdiği yerlerden biri olan Karadeniz'in cennete benzeyen bu yemyeşil yarımadasına bırakmış. İşte Sinop, adını mitolojik güzel Sinope'den alıyor. Sinop gezinizde başıboş dolaşan atları da görebilirsiniz. SİNOPLU DİYOJEN "Gölge etme, başka insan istemem!..." Bu sözüyle tanıdığımız ünlü filozof Diyojen (Diogenes) M.Ö. 413'te bu kentte doğmuş. Babasının kalp para bastığını ve servetini bu yoldan kazandığını öğrendiğinde yurdundan kaçarak Korinthos'a, daha sonra da Atina'ya gitmiş. Her türlü gösterişten uzak, yaz, kış fıçı içinde yaşayan; tüm eşyası bir asa, bir torba ve bir çanak olan filozof Diyojen; en büyük erdemin doğaya uygun yaşamak olduğunu, böylece insanda tutku, ölçüsüzlük, gösteriş ve kendini beğenmişliğin olamayacağını savunmuş. Diyojen "Bilgi, ruhun olgunlaşmasını sağlar" derken, gündüz gözüyle elinde fenerle dolaştığını görüp soranlara verdiği cevap, "İnsan arıyorum" olmuş. BAŞKA NERELERİ Mİ VAR! Sarıkum ; şehir merkezine 30 dakika uzaklıkta. Ayancık istikametinde yer alıyor. Deniz, kum, orman ve gölün iç içe olduğu Sarıkum gölü ve çevresi, Tabiatı Koruma Alanı ilan edilmiştir. Bu alanda çok sayıda kuş türü bulunmaktadır. Sarıkum gölü çevresi gür ormanlarla kaplı olup, ormanlarda sürüler halinde yaban atları bulunmaktadır. Sarıkum gölü ve çevresi piknik ve mesire alanı olarak da kullanılmaktadır. İl merkezine 21 km uzaklıktadır. Sinop Cezaevi ; bir zamanlar dalgaların dövdüğü cezaevi şimdilerde müze olarak hizmet veriyor. Bu cezaevinde bir zamanlar Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Burhan Felek ve bir çok ünlü cezasını çekmiş. Kültür Bükanlığı bünyesinde. 1977 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Etrafı yüksek kale bedenleri ile çevrili. Cezaevinin hemen yer yerini gezebiliyorsunuz. Duvarlarda hala buralarda yatan mahkumların izlerini görme imkanınız var. Nem kokan, , sürgü üstüne sürgüler takılı demir kapıların arkasındaki koğuşlarla gerçekten ilginç bir yer cezaevi... Sinop Müzesi ; Karadeniz'in en geniş müzesi olarak yer alıyor. Sinop Müzesi Şehir merkezinde bulunan müzede Sinop çevresinde bulunan ve kazılarda çıkarılan eserler sergilenmektedir. Müzede Tarih öncesi, Helenistik, Roma ve Bizans dönemleri etnografik eserleri ile Sinop çevresinde bulunmuş ikonalar sergilenmektedir. Sinop Cezaevi ; bir zamanlar dalgaların dövdüğü cezaevi şimdilerde müze olarak hizmet veriyor. Bu cezaevinde bir zamanlar Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Burhan Felek ve bir çok ünlü cezasını çekmiş. Kültür Bükanlığı bünyesinde. 1977 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Etrafı yüksek kale bedenleri ile çevrili. Cezaevinin hemen yer yerini gezebiliyorsunuz. Duvarlarda hala buralarda yatan mahkumların izlerini görme imkanınız var. Nem kokan, sürgü üstüne sürgüler takılı demir kapıların arkasındaki koğuşlarla gerçekten ilginç bir yer cezaevi... Sinop Müzesi ; Karadeniz'in en geniş müzesi olarak yer alıyor. Sinop Müzesi Şehir merkezinde bulunan müzede Sinop çevresinde bulunan ve kazılarda çıkarılan eserler sergilenmektedir. Müzede Tarih öncesi, Helenistik, Roma ve Bizans dönemleri etnografik eserleri ile Sinop çevresinde bulunmuş ikonalar sergilenmektedir. Gerze evlerinden bir örnek. Sinop Kalesi : MÖ 7. yüzyılda şehri korumak amacıyla yarımadanın üzerinde kurulmuştur. Roma, Bizans ve Selçuklular dönemlerinde onarılarak kullanılmıştır. Paşa Tabyası : Sinop yarımadasının güneydoğusunda Karakum yolu üzerindedir. 19. yüzyılda Osmanlı - Rus savaşları sırasında denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır. Alaaddin Camii : İlde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çok sayıda cami vardır. Alaaddin camii Selçuklular zamanında yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olup, beş kubbelidir. Giriş geniş olan revaklı bölümden sağlanır. Avlunun ortasında bir şadırvan, bir köşede de İsfendiyaroğulları Türbesi yer alır. GERZE Sinop'a kadar gitmişken aslında Gerze'ye uğramamazlık etmeyin. 40 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Aslında Samsun yolu üzerinde olduğu için Sinop'a gidiş sırasında ya da dönüşte de uğrayabilirsiniz. Otomobille 30 dakika sürüyor. Yol keyifli ve güzel. Gerze bir zamanlar evleri ve gül bahçeleriyle ün salmıştı. 1950 yılında Gerze'de çıkan yangında, bölgedeki bağdadi tarzda yapılan ahşap evler çoğunlukla yanmış. Onların yerine kagir binalar yapılmış. Ama hemen hepsi iki katlı ve bahçeli. Ancak hala bazı eski evlerin kapı tokmakları görülmeye değer. Fotoğraf çekenler için güzel çekim mekanları var. Hemen her evin bahçesinde yer alan güller ise beldeye ayrı bir keyif katıyor. Buranın tadını çıkarmak için arabanız varsa arabanızı meydanda park edin. Otobüsle gidiyorsanız meydanda ineceksiniz zaten. Başlayın sol tarafta bulunan sahildeki evlerin arasında yürümeye. Bahçeler içinde iki katlı evlerin arasında yürümek büyük keyif. Bir de meyve zamanında gittiyseniz, ağaçların dallarında sarkan meyveleri koparmanıza bile izin veriyor ev sahipleri. Ne de olsa siz misafirsiniz. UNUTMAYIN! Bu arada Gerze yolu üzerinde bulunan benzin istasyonunu mutlaka uğrayın. "Niye bir benzin istasyonuna uğrayalım?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Hepimiz biliriz benzin istasyonlarında en çok alışveriş dükkanları bulunur büyük şehirlerde. Ama bu benzin istasyonunda pompaların arasında çiçek saksıları, istasyon sahibinin kendi çiftliğinde yetistirdiği doğal gıda ürünleri satışı var. Bitmedi bir de istasyonun arkasında minik hayvanat bahçesi yer alıyor. Bununla da bitmiyor. Bir de özel olarak yapılan sakız sütlacı var ki. Mutlaka tadına bakmalısınız. Yani hem arabanıza benzi alıyorsunuz hem de kendinize mükemmel bir ziyafet çekme şansınız var. Bundan sonra artık uğrayıp uğramamak sizin elinizde... Hotel Diyojen Korucuk Köyü DSİ yanı 57000 SİNOP Tel : 0368 261 88 22 Tel : 260 29 80 (3 Hat) Fax : 0368 260 14 25 Sinop Kumsal Turistik Tesisleri (34 oda) Tel : (0-368) 261 88 77 Ayancık Apart Otel Tel : (0-368) 613 11 37 Körfez Turistik Tesisleri Tel : (0-368) 718 24 76 Barınak Cafe İskele Cad. No: 9 Tel : 0386 261 27 18-261 74 21 AYHAN KOTRA e-mail: a_demir57@hotmail.com  İskele cad. NO:3 SİNOP-TURKEY Merkez Tel : 0 368 261 2925 Fax : 0 368 260 45 66

HATAY



Harbiye, Şelale Vadisi'nin genel görünüşü. Antakya'ya 6 kilometre uzaklıkta bulunan, Yayladağı eteklerinde, şelaleler arasındaki, Suriye sınır kapısının yanıbaşında yer alan Harbiye'ye gitmek için alternatif çok. stanbul'dan yola çıkıp, Türkiye'nin güneydeki bu en uç noktalarından Harbiye'ye gitmek istiyorsanız en mantıklı gidiş yolu, İstanbul - Ankara otobanını kullanmak. Sonra da Konya üzerinden Adana'ya inmek. Konya Ovası'nda dümdüz yolda giderken, aşırı hız yapmamaya özen gösterin. Çünkü ilçe giriş çıkışlarında mutlaka radarlar yer alıyor. Ve para cezaları eskisi gibi değil. Kimsenin de gözünün yaşına bakmıyorlar. Adana'ya gelince de Antakya'ya kadar otobanı kullanıp keyifle yolculuk yapabilirsiniz. Antakya'ya geldikten sonra gerisi kolay. Şehir merkezinden 6 kilometre uzaklıkta bulunan Harbiye için yön gösteren tabelaları takip etmeniz yeterli ANKARA Ankara'dan ise, Konya - Adana - Antakya istikameti, sizi harbiye'ye ulaştıracak... İZMİR'DEN GELENLER İzmir'den geliş ise biraz uzun ve zahmetli. En ideali, İzmir'den Tavşanlı - Uşak - Afyon - Konya güzergahını izlemek. Daha sonra da İstanbul ve Ankara'dan gelenlerin yaptığı gibi Adana'ya inip Hatay'a gitmek. İzmir - Hatay yolu, 1088 kilometre. ALTERNATİF YOL! Eğer "gezmeyi severim , virajlar da benim için önemli değil" derseniz, alternatif yol, her halukarda Konya'ya kadar gidin. Sonra da Karaman yolunu kullanın. Ama asıl macera sonrasında başlıyor. Karaman'ı geçtikten sonra, Silifke'ye kadar inmeniz gerekiyor. İneceğiniz bu yol Silifke'ye kadar 110 kilometre. Ama neredeyse tamamı virajlardan ve iniş çıkışlardan oluşuyor. Hem yol, hem çevre inanılmaz güzellikte. Eğer araç tutmuyor ve doğayı hissetmek istiyorsanız bu yolu kullanın. HARBİYE'DE MUTLAKA YAPIN! Şelalere gidin! Yayladağı'ndan aşağıya vadiye akan sular içinde kurulan masalarda oturun. Sandalyelerden ayaklarınızı sulara sokup serinleyin. Şelalelerde demli çay için! Boğaziçi Restoran'da, kekik salatasının, humusun, kemiksiz ızgara tavuğun, künefenin tadına mutlaka bakın. Yılmaz İpek'ten erkekseniz kendinize yüzde 100 ipek kravat ya da gömleklik, bayansanız ipek şal ya da elbiselik alın. Defne yağı ve sabununu unutmayın. YOLDA NEREDE YEMEK YİYECEKSİNİZ! AFYON'DA CUMHURİYET SUCUKLARI! Yol boyunca yemek molası verecek çok yer var mutlaka. Ama İzmir'den geliyorsanız Afyon'da Cumhuriyet Sucukları'nda durmamazlık etmeyin. Burada özellikle tesisin asıl bölümünde yapılan sucuklu yumurtayı yiyip, vişneli ekmek kadayığının tadına mutlaka bakın. MERSİN'DE TANTUNİ! Mersin'deyse Tantuni için mutlaka, eski garaj bölgesinde yer alan Göksel -1 Tantuni ve Biftek Salonu'na uğrayın. Tantuni neymiş, servis nasıl yapılırmış görün. Öyle lüks bir lokanta değil. İçi fayanslarla döşeli tertemiz bir lokanta. Mersinliler'in ve bilenlerin uğramadan geçmediği bu lezzet durağının daha kapısından içeri girer girmez bir garson sizinle ilgilenirken diğeri hemen masanızı hazırlıyor. Servisler açılıyor. Otlar masaya konuluyor. İçeceğiniz hemen önünüze geliyor. Sonra da ekmek içi mi yoksa "Açık ekmeğe" mi, yani, lavaşa mı tantuni istediğiniz soruluyor. Garsonlar yıldırım hızıyla masalar arasında dolaşıp istediklerinizi getiriyor. Elinizdeki tantuniyi bitirmeye yakın garson hemen ikincisini isteyip istemediğini soruyor. Kısacası Mersin'e yolunuz düştüyse mutlaka uğrayın! SERTAVUL GEÇİDİ VE KÖZDE SARIMSAK... Eğer yolunuz Konya - Karaman - Silifke üzerinden geçiyorsa, özellikle de Sertavul Geçidi'nde, Mut'a 38 kilometre kala Shell benzin istasyonun hemen yanında bulunan Veli Yılmaz'ın işlettiği Sertavul Et Lokantası'nda mutlaka mola verin. Burada yanık yoğurdu, pamuk gibi pirzolaları, kömür ateşinde ızgara sarımsak, soğan ve biberleri afiyetle mutla yiyin. Bu arada üzümden yapılan helvanın ağızda dağılan tadına bakmadan masadan kalkmayın. Göreceksiniz. Yol belki sizi yoracak ama burada vereceğiniz mola ve yedikleriniz, bütün hepsine değdiğini gösterecek. Harbiye'de kalmak için çeşitli alternatifler var. Hemen her bütçeye uygun tesisler yapılmış. Harbiye, yaz aylarında arap ülkelerinden gelenler için serin, ağaçlar altında, temmuz, ağustos sıcağını hissettirmeyen ideal bir dinlenme yeri. Zaten bütün otellerde Arap ülkelerinden gelenlere rastlıyorsunuz. Hatta sokaklarda Türkiye'de çok az bulunan Arap plakalı Lexus, Toyota büyük ve özel jeepler, resmi geçit yapıyor. Harbiye'de kalınabilecek yerlerin başında, müşteriye gösterdikleri sıcaklık, odalarında bulunan split klima, televizyon, buzdolabı gibi özellikleriyle, ana cadde üzerinde yer alan Büyük Özcihan Hotel'i ilk tercihlerden biri olabilir. Sabah kahvaltısında açık büfe olarak istediğini yeme içme şansınız var. En önemlisi de sabahları kendi yaptıkları demli çayları müşterilerine de ikram etmeleri. Ayrıca poşet çaylar da veriyorlar. Bir başka adres ise Harbiye içinde, Hotel Çınar. Öğretmen emeklisi sahibinin yeniden elden geçirerek daha kaliteli hale getirdiği Hotel Çınar, televizyonlu ve klimalı odalarıyla müşterilerine aile ortamında hizmet veriyor. Harbiye'ye gidince hem görülecek yerler açısından hem de yemek yenilecek yerlerin fazlalığı yönünden, önünüze bir çok alternatif çıkıyor. İsterseniz şelalelerin içinde, ayaklarınızı sulara sokarak, suyun içindeki masalarda, ağaçların altında yemek yiyebilirsiniz. Şelaler içinde, onlarca lokanta sizi bekliyor. Hemen hepsinde de lezzetli yiyecekler var. Tek farkları sunumları. Şelale lokantaları kimi aile işletmeleri, kimi ufak işletmeler. O nedenle hizmet bakımından fazla beklentiniz yoksa buraları tercih edebilirsiniz. Ancak Harbiye'ye kadar gidip de, yemek yiyecekseniz, hatta yemek zamanı olmasa bile oraya gittiyseniz, mutlaka Harbiye'de Şelalelerin girişinin hemen karşısında bulunan, Boğaziçi Restorant'a gidin ve yiyeceklerin nefis tadına mutlaka, ama mutlaka bakın. Bu lokantanın diğerlerinden ne farkı var ki bu kadar tavsiye ediyorsanız diyorsanız, gidince ne demek istediğimi anlayacaksınız. Her şeyden önce lokanta, ağaçların gölgesinde yer alıyor. Bahçe içinde ayrıca suni havuz öğlen saatlerinden itibaren açık tutuluyor. Bu şekilde havuzun suyunun verdiği serinlik, öğlen sıcağında yemek yiyenlerin rahatlamasını sağlıyor. En önemlisi ise, lokantanın ortasından geçen ve Harbiyeliler'in hala kullandıkları dağ suyunun aktığı küçük nehir kenarında bulunan masalarda oturuyorsanız serinlemek için bir alternatifiniz daha var. O da masaların üstünde bulunan gölgelik çatı kaplamasının üzerinden sular, sürekli nehirin üzerine akıyor. Bu şekilde güneşte kızan çatı kaplaması, üzerinden akan suyla serinliyor. Altında oturanlar da keyifle yemeklerini yiyorlar. Boğaziçi'ne gittiğinizde şanslı gününüzdeyseniz, ya da lokantanın demirbaş garsonlarından olan "Harbi Harbiyeli" Necat Aslanyürek'i de bulursanız, ne yiyeceğinizi düşünmenize bile gerek yok. Necat, genç Harbiyeli bir garson. Ama lokantaya gelen müşterilere, sanki kendi evindeymiş gibi davranıyor. Onlara yemekleri keyifle öneriyor, servis yapıyor. Sunuyor. İsterseniz hem yöreyle hem yemeklerle ilgili bilgi veriyor. Yani yok yok. Sohbeti rahatsız edici değil keyifli.. Masanıza ne geleceğini ona bırakın. Size de sadece yemek kalsın. Onun seçimiyle masa öyle bir donanıyor ki, neyi nasıl yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Gelen mezelerin arasında neler yok ki! Onun önereceği içli Köfte, Oruk, Öcce, Ekşili Börülce, Aşur, Ekşi Aşı, Cevizli Biber (Muhammara), Kaytaz Böreği, Bakla Ezmesi, Beyaz Kabak Boranisi, Katıklı Ekmek, beyaz peynir, salatalar, patlıcan salatası; ama kömürde közlenmiş patlıcan ile yapılanı gibi mezeleri hiç düşünmeden kabul edin. Ama unutmayın. Bu lokantadaki porsiyonlar, büyük şehirlere göre iki misli büyüklükte. O nedenle masanıza dizilen hemen her şeyi yiyeyim demeyin. Yoksa mide fesadına uğrarsınız. Eğer yemeklerin lezzetinden hepsini yerseniz yola devam etmeden önce, şelalelere inin. Orada gezin biraz. Yemeklerinizi eritin. Yoksa bizim başımıza gelen sizin de başınıza gelir. Harbiye'den sonra, şelalelerde dolaşıp, Adana'ya gittiğimde, akşam yemeğini ancak gece saat 22.00'de yemeye cesaret edebildim. Amabu çaba da boşa gitti. Özlemle gittiğim Yüzbaşılar Kebapçısı'nda, önüme gelen o güzelim Adana Kebabı'nın ancak yarısını yiyebildim. Çünkü hala Harbiye'de yediğim yiyecekleri, aradan 7 saat geçmesine rağmen eritememiştim! Masanıza gelen yiyecekler arasında neler yok ki! KEKİK SALATASI Mevsiminden giderseniz taze, dağlardan taplanarak, domates, soğan, nar ekşişi katılarak yapılan salatayı Türkiye'nin başka yerinde yeme şansınız yok. Öylesine lezzetli ki, sırf bunun için Harbiye'ye gitmeye değer. HUMUS Bu bildiğimiz humustan değil. ev yapımı lezzetinde, kendi yaptıkları salatalık turşuları humus tabağının etrafında keyifle dizili. Üstlerinde domates dilimleri lezzetli mi lezzetli. Aralarda siyah zeytinler. Sırf bu meze bile bir kişiyi rahatlıkla doyuracak büyüklük ve lezzette... EKMEK Bu da bildiğimiz ekmeklerden değil. Pide biçiminde ama daha ince ve yemeğe oturunca yapılan bu ekmeklerle mezeler müthiş ikili oluşturuyor. Bir parça ekmek, biraz meze. Bir parça ekmek biraz meze derken ne olduğunu şaşırıyorsunuz. KÖMÜR ATEŞİNDE IZGARA TAVUK Sıcak olarak her türlü et çeşidi lokantada yer almasına karşılık, özellikle kömür ızgarada kemiksiz terbiyeli ızgara tavuk yemenizi tavsiye ederim. Kemikleri çıkarılan yarım tavuk koca porsiyon kömür ateşinde tam kıvamında pişip masanıza geliyor. Üstüne sürülen özel sosuyla lezzetine lezzet katılan tavuk parmaklarınızı yedirecek cinsinden. KÜNEFE Bu kadar yeter. Mide fesadı geçireceğim diye düşünebilirsiniz. Ancak ne yazık ki Harbiye'ye kadar gitmişken, kömür ateşinde pişirilen, damakda dağılan künefenin tadına bakmayacak mısınız! Künefe masada kaç kişiyseniz ona göre yapılıyor. Yani 20 kişiye özel olarak koca bir tepsi içinde yapılan künefe, iki kişi için büyük şehirlerde 4 kişilik porsiyon olarak yapılıyor. Zaten tadına bakınca göreceksiniz ki, o güne kadar yediğiniz künefeler bunun yanında tatlı bile değil. İçindeki yörenin peynirleriyle, lezzetiyle, üzerindeki insanı baymayan şerbetiyle yediğinize pişman olmayacaksınız. Harbiye'de tatlı olarak, artık tadına nasıl bakarsınız bilmem ama Taş kadayıf , Kabak tatlısı , kereviç gibi özel lezzetler de var. Her biri tadından yenmeyecek kadar lezzetli... BÖYLE ADANA KEBABI, ADANA'DA BİLE YOK. Diyelim aceliniz var. Harbiye'den kısa zamanda ayrılmanız gerekiyor. O zaman lokantaya gidip leziz yemekleri beklemeye vaktiniz de yok. Ne yapacaksınız! Fazla düşünmeye gerek yok. Doğru Harbiye'de dolmuş duraklarının kalktığı yerde bulunan, bir duvara iliştirilmiş ufacık dükkanlardan oluşan kebapçılara gidin. Buradaki kebapçıların hepsi, birkaç masa ve sandalyeden oluşuyor. Hemen hepsinin kendine özgü müşterisi var. Bülent'in Kebapçısı, Bizim Kebap, Sırdaşın Yeri, Ulaş Erha'nın Yeri kebapçıların isimleri. Ancak bütün bu kebapçıların ortak bir noktası var. Hepsi de bir ustanın yanında yetişmiş. O ustan işi öğrenip sonra da gelmiş yanına kebap dükkanlarını açmışlar. Usta da onlara ses çıkarmamış. O ustalığını konuşturuyor. Hem de aynı yerde Süleyman Usta. 22 yıl önce Harbiye'ye kebabı ilk getiren kişi o. Şimdi oğlu Erhan ile ile birlikte ufacık kebapçı dükkanını işletiyor. Bir kebap tezgahı ve birkaç masa. Dükkanda sadece Adana usulü kebap var. Sadece o. Ancak o kebabı yediğiniz zaman parmalarınızı da yiyecek hale geliyorsunuz. Kebabın sırrı günlük dana etinden olması. Her gün alınan dana etleri, bir iki saat soğan, sarımsak ve zeytinyağda terbiye edildikten sonra başlanıyor kebap olarak müşterilere sunulmaya. Kebapların bir özelliği de içine konuldukları saç ekmeklerinde. Ekmekler, ateşte ısıtılıp gevrek hale getiriliyor sonra da üzerine, yörenin biber, hem de acılısından özel salçası sürülüyor. Ayrıca közde pişirilmiş biber, soğan da dürümün içine konuluyor. Sonra da müşteriye sunuluyor. Bu kebap öyle tutuluyor mi, Adana'dan kebap yemeğe müşterileri geliyor Süleyman Usta'nın. Hatta bazı müşterileri yurt dışına bile götürüyorlar kebabı. Bozulmuyor mu diye soruyorum. Cevabı, "Taze et 24 saat dayanır. Ama buzluktan çıkarsanız 1 saat içinde et bozulur. O nedenle et rahatlıkla gidiyor dünyanın dört bir yanına" diyor. Ne demeli. Afiyet olsun demekten başka. USTASINDAN TAVUK DÖNERİ DE VAR! Yine acele işi olanlara bir başka öneri ise, hemen kebapçıların karşısında yer alan Ali Usta'nın Tavuk döneri satan büfesi. Yurt dışında işçi olarak çalıştıktan sonra memleketi olan harbiye'ye gelen Ali İşgüder, burada açtığı döner büfesinde, yaptığı lezzetli dönerle müşteri kazanmış. Dönerleri yine dürüm olarak satıyor. Özel acılı biber sosu sürülü dönerleri, içine turşu, domates gibi garnitürler koyarak müşterilere sunuyor. Bunun da tadına bakabilirsiniz gönül rahatlığıyla. Harbiye'de alacaklarınız arasında ilk sırada tabii ki, bölgede tamamen el dokuması olarak yapılan ipek ürünleri var. Harbiye'de ipekçiliğin çok eski geçmişi var. Anadolu tarihinde ilk ipek kumaş Harbiye'de (Antakya) dokunmuştur. Baharat Yolunun vazgeçilmez duraklarından biri olan Harbiye, tarihinin en önemli şahsiyeti ve aynı zamanda ilk dokumacı olan Şeyh Yusuf El - Hekim'e ev sahipliği yapmıştır. Yılmaz İpek mağazası, Harbiye'de hem üretim yapıp, hem de satan bir ailenin dükkanı. Sahibi Tuncay Büyükaşık'ı bulursanız size aileden gelen ipekçilikleriyle ilgili hem bilgi veriyor, hem de ürünleri tanıtıyor. Tuncay Büyükaşık, ikinci kuşak bir patron. Dükkanında eğer mevsiminde giderseniz ipekböceklerini dut yapraklarını yerken bile görme imkanınız var. Dükkanın girişinde yer alan tezgahta sembolik de olsa ipek dokumacılığı yaptırıyor çalışanlarına. Raflarda sıra sıra ipek kumaşlar. Hepsi birbirinden kaliteli, sade desenli ipek kumaşlar, ürünler arasında anlatıyor heyecanla... Günümüzde ipekçilik yapan Antakya'da toplam 4 aile kaldı. Bunların ikisi Samandağı'ndan ikisi Harbiye'de. Babam Hasan Büyükaşık, çocukluğundan beri ipek böceği yetiştiriyor ve ipek dokumacılığı yapıyordu. Şimdi 67 yaşında babam. Artık çocuklarına devretti bu işi. Bu mesleği sürdürmeyi düşünüyoruz. Ağustos ayı ipekböceklerinin beslenme dönemi. Zaten ipek böceklerinin 40 günlük yaşamı var. 35 gün dut yaprağı yer. 5 -10 gün içinde kozayı örer. Kozadan kumaş haline gelen kadar ipek yaklaşık 27 ayrı işlemden geçer kumaş oluncaya kadar. Bu süreç meselesi. Bazen bu süre 1 yılı bile buluyor. İpek ürünlerde bulunabildiği kadar kök boya, eğer kök boyası yoksa bu kez ipek boyası kullanıyoruz. Yılmaz İpekçilik'te elbiselik ve gömleklik yüzde 100 saf ipek, yaklaşık 60 çeşit ipek var. Ayrıca bayanlar için şal, masa örtüsü de üretiliyor. Erkekler için takım elbiselik, gömleklik ipekler sıra sıra müşteri bekliyor. Kravatlar ise Harbiye'de dokunduktan sonra sadece baskı işlemleri için İstanbul'a gönderiliyor. Dükkanların müşterileri arasında büyük şehirlerden gelen, el dokuması ürünleri artık neredeyse bulamaz hale gelen yerli turistler var. Burada birbirinden güzel ve gerçek ipek ürünlerini görünce almadan dönmüyorlar. İpek ürünlerin yabancı müşterileri arasında ise özellikle Bahreyn, Lübnan ve Ürdün'den gelen Araplar da var.Eğer yolunuz buraya kadar düşmüyorsa üzülmeyin. Yılmaz İpekçilik, yurtiçinde düzenlenen El Sanatları Fuarları'na da katılıyor. Buralarda hem ürünlerini, hem de Harbiye'yi tanıtıp satış yapıyorlar. Hemen aklınıza fiyatları nedir diye bir soru gelebilir. Yılmaz İpek ürünlerini Vakko , Beymen gibi Türkiye'nin en ünlü mağazalarına gönderiyor ama Harbiye'deki satış fiyatları, büyük şehirlerde sıradan bir ürüne verebileceğiniz fiyattan daha uygun dersem şaşırmayın. Yılmaz İpek'in Harbiye'de iki mağazası var. Bir mağaza Boğaziçi Lokantası'nın hemen yanında yer alıyor. Diğeri de, Harbiye'de ana cadde üzerinde bulunan, Büyük Özcihan Oteli'nin hemen yanında yer alıyor. İki mağazada da istediğiniz ürünleri bulabiliyorsunuz. Burada ayrıca Defne Sabunu, Defne yağı gibi romatizmaya iyi geldiği biliniyor , ürünleri de bulma imkanınız var. Antakya'ya gidince alacaklarınız arasında en önemli lezzetlerden biri ise, Nar Ekşisi. Bunu da Uzunçarşı içinde yer alan dükkanlardan alabilirsiniz. Ama çarşı içinde Ahmet Cuci'yi bulursanız ondan alın. Özel olarak yetiştirilen ve toplanan nar ekşişi, en lezzetli olarak Hatay'da bulabileceğinizi unutmayın. Uzunçarşı'dan ayrıca Keçi peyniri ve çara peyniri gibi değişik lezzetli peynirleri de alma imkanınız var. ÇAKMAK TAŞINDAN KOLYELER Şelaleye giderken eğer uğura, burçlara inanıyorsanız, 73 yaşındaki Şeyh Ali'nin Antakya Fransız işgalindeyken, Fransız askerlere ilk olarak yapmaya başladığı, çakmak taşından burçların simgeleri olan kolyeleri alabilirsiniz. Taşların üzerinde ise nazar duası, karınca duası yer alıyor. Bütün bunlara inanmasanız bile, sırf Şeyh ile sohbet etmek için burada durun. Onun sohbetinin tadını çıkarın. Ne zaman bu işe başladığını sorduğum Şeyh Ali, "Bir milyon yıldır bu işi yapıyorum!" deyince şok geçirdim. Şeyh Ali'nin şeyhliği ise, Alevi dedesi olmasından geliyor. Upuzun sakalları ve giyim tarzıyla, gerçekten görülecek bir kişilik Şeyh Ali. Yine Şelale yolu üzerinde bir başka hediyelik eşya satıcısı ise, 16 yıldır oya işleri yapıp satan Sabira Oduncu. El işi danteller, kenar dantel, yatak odası için yapılanlar, vitrinlikler, fiskoslar yer alıyor. Sakız gibi bembeyaz tertemiz ürünlere şelale girişinde yer alan bir kaç hediyelik eşya satan tezgahın arasında rastladık. Bir zamanlar iç ve dış turizmin en hareketli olduğu zamanda daha fazla iş yapan Sabira Oduncu, artık o coşkulu günleri görememenin rahatsızlığı içinde. Ancak yine de gelen müşterilerine en iyi satışı yapmaya çalışıyor. GERÇEĞİNDEN AYIRMASI ZOR TARİHİ PARALAR! Eğer eski eserlere ve uygarlıklara ilginiz varsa, gideceğiniz adres mutlaka Harbiye ana caddesi üzerinde bulunan İbrahim Mehmet Tüner'in Hermes isimli turistik eşya satan dükkanı olmalı. Dükkanda bölgeye ait eski eşyalar, mozaik çalışmaları, defne sabunu ve yağı bulabilirsiniz. Ancak en önemlisi İbrahim Bey, Türkiye'de çok az yerde bulabileceğiniz bir başka iş yapıyor. O da antik sikkelerin kopyalarını aslına uygun olarak yapıp satıyor. Yani, paranın dünyada ilk ortaya çıktığı Lidya döneminden Osmanlı dönemine kadar, Anadolu topraklarında yaşayan tüm medeniyetlerin metal obje ve sikkelerini yapıyor. Hem aslına birebir benzeyen paralar. Örnekleri hatalı, kenarları bozuksa aynen. Bu paralar ne işe mi yarıyor! İşte ilginç olan tarafı o.! Ülkemizde fazla bilinmeyen bir şekilde değerlendiriliyor bu paralar.Bu paraları Türkiye'de Kültür Bakanlığı'na bağlı bazı müzelerde bulma imkanınız var. Müzeleri gezenler çıkışta bu para örneklerinin kopyalarını da alıp evlerinde de görebiliyorlar. Ancak bu paralar özellikle Avrupa ülkelerinde, Almanya, Avusturya, Kanada, Amerika gibi yerlerde de büyük ilgi görüyor. Orada para koleksiyoncuları aslına uygun olarak yapılan bu paraları alıyor. Röprodüksiyon para koleksiyonu yapıyor. Çünkü orjinalini bulabilse tanesine 8 -10 bin Euro verecekken, bu paraları maksimum 50 Euro'ya kadar alabiliyor. ZEKA VE BECERİ TANRISI KOLYE İSTER MİSİNİZ! Paraların bir başka kullanım alanı ise ziynet eşyası olarak. Nasıl mı? Mesela Kanadalı bir alıcı, 4 bin adet gümüş sikke istiyor. İbrahim Bey ne yapacağını sorunca da, "Erkekler için kol dügmesi yapacağım!" diyor. Gerçekten de paralar özel bir çalışmayla kol düğmesi haline getirilip satılıyor. Sadece erkekler için değil, bayanlar için de ziynet eşyaları yapılıyor bu paralarla. Kolye, broş, iğne hatta anahtarlık olarak da röprodüksiyon paralar da kullanılıyor.1978 yılında bu işe başlayan ve gördüğü ilgi üzerine Türkiye'nin bir ucunda bu işi yapan İbrahim Bey'in ürünlerini, İstanbul'da Kapalıçarşı'da görme imkanınız var. İbrahim Bey eski paraların kalıplarını müze kataloglarından görüp kendi yapıyor ya da Avrupa seyahatlerinde gittiği müzelerden kalıp elde ederek ortaya çıkarıyor. Özel sipariş üzerine, altın, gümüş, bronz alaşımlarla da çalışıyor. Ortaya gerçeğinden ayırt etmek imkansız yüzlerce yıl öncesinin paraları çıkıyor. Bugüne kadar 500'e yakın farklı para ürettiklerini söyleyen İbrahim Bey, kendisinden koleksiyonu için para almaya insanların İstanbul'dan Adana'ya uçakla gelip, sonra da geri döndüklerini keyifle anlatıyor. İbrahim Bey'in ürettiği paralar o kadar ilgi görüyor ki, Amerika'nın en önemli müzelerinden New York'taki Metropolitan Müzesi, satış için kendisine ücretsiz olarak satış bölümünde stand vermeyi bile teklif ediyor. Kısacası, eğer farklı bir şeyler almak istiyorsanız, tam da üretildiği yerden yani Harbiye'den bunu alma imkanı var "Hermes" te. ANTİK HEYKELLER , MOZAİKLER VE KÖMÜR GÖZLÜ KADINLAR BİRARADA. Harbiye'de ayrıca İbrahim ve Abdullah Özalp tarafından yapılan antik çağdaki heykelleri de ilginiz varsa alma imkanınız var. Özalp'in galerisi ise, Hermes Antikacısının hemen yanıbaşında. Heykeller Harbiye'de Müzede sergilenen antik eserlerin birebir kopyası buradada. Gerçeğinden ayırmak imkansız neredeyse. Heykeller Şenköy taşı, mermer, Ulukışla Taşı gibi taşlardan ortaya çıkarılıyor. Bazıları da yörede dağlarda bulunan siyah taşlarla yapılıyor. Ancak buraya gittiğiniz zaman, galeriyi paylaşan Mehmet Daşkafa'yı mutlaka bulun. Cüssesiyle iri görünse de düşündükleriyle, yapmaya çalıştıklarıyla yüreği Harbiye için atan bir delikanlı o. Daha merhaba der demez ilgilendiğinizi görürse size hemen Antakya Müzesi'nin, yani dünyanın ikinci Mozaik Müzesi'nde sergilenen eserlerin yüzde 98'inin Harbiye'den çıkarıldığını, Harbiye'nin özelliklerini tek tek anlatıyor. Kendisi de güzel sanatlara 5 yaşında gönül vermiş, o zaman resim yapmaya başlamış. 14 yıldır ise yağlıboya resim yapıyor. Resimlerinde çizdiği kömür gözlü kadınlar bakanların içini açıyor. Son zamanlarda Harbiye'nin mozaiklerine gönül veren Mehmet, çok güzel mozaik çalışmaları da yapıyor. Eserleri eski çağllarda olduğu gibi doğadan topladığı hammaddelerle yapıyor. Harbiye'nin tanıtımı için gece gündüz çalışıyor. Harbiye'nin hemen her köşesini fotoğraflamış. Boş vakitlerinde dağlarda dolaşıyor, yeni yerler keşfediyor. En çok üzüldüğü Harbiye'nin mozaiklerinin daha bir çoğunun ortaya çıkarılamayışı toprak altında yıllardır yatıyor oluşu. Hatta ben galeriye gittiğim zaman yanında ziyarete gelen arkadaşı Ganim Duman ile sohbeti bu konu üzerineydi. Ganim Bey'in söylediklerini duyunca kulaklarıma inanamadım. Evinin bahçesinde hurma ağaçlarının altında 800 metre kare büyüklüğünde, bozulmamış mozaiklerden olduğunu söylüyordu. "Nasıl olur?" deyince, "Oluyor işte!" dedi ve öyküsünü anlattı. "Evin bahçesinde taa Fransızlar Hatay'ın işgal ettiği dönemde mozaiklerin varlığı biliniyormuş. O zaman Fransızlar çalışmış mozaikleri bulmuş. Kültür bakanlığı elemanları da yıllar önce burada çalıştı. Onların dediğine göre toprak altındati mozaiklerde Eros balık üzerine binmiş, yanından bir başka balık geçerken mozaik görüntüleri var. Leton, Hitit dönemi arabalarının olduğu söyleniyor. Bunların hepsi tescil edildi ve üzerleri kapatıldı. Antakya Müzesi yetkilileri zaman zaman açacaklarını söylüyorlar. Ama parasızlıktan toprak altında yatıyor bu eserler. Ne yapacağımız bilemiyoruz." Ressam Mehmet Daşkafa ise, Fransa'da, İngiltere'de müzeleri gezdiğini ama Harbiye'de ve Antakya Müzesi'ndeki kadar kaliteli mozaiklere hiçbir yerde rastlamadığını söylüyor. Arkeolojik anlamda Mısır'ın Krallar Vadisi'nden bile Harbiye'nin daha zengin olduğunu söylüyor. "2 bin yıl önce burasının nüfusu 100 bin imiş. Şimdi ise 37 bin. 7 farklı uygarlık kurulmuş burada. Ortada bir şey yok. Nerede bu insanlardan geriye kalanlar. Bahçelerden mozaikler, kırık pencere pervazları çıkıyor. Bilimsel anlamda hiçbir çalışma yok. Dünyanın en eski kilisesi St. Jean Kilisesi Harbiye'de. Gidin, görün. Bir mahalle içinde sıkışmış kalmış. Kimse ilgilenmiyor. İçinde yarasalar yatıyor. İçinde kaçış tünelleri var. 70 metre içinde kubbeler var. Ama bakan yok. Şelale Vadisi'nin en alt kısmında Apollo Koruluğu diye bildiğimiz yerde, Hızır Aleyhisselam makamı var. Burası ziyaret için kullanılıyor. İçinde Romalıların yıkanma yeri var. Büyük kesme taş bloklar, tarihi eserler mozaik var. Parçalanmış. Şimdiye kadar duruyor. Kimse el atmadı." Harbiye ya da eski adıyla Daphne, sadece günümüzde değil, çok eski çağlardan beri sayfiye yiri olarak biliniyordu. Çağlar boyunca insanlar, Antakya'nın yaz aylarında aşırı sıcaklarından, Yayladağı eteklerinde yer alan Harbiye'de, sularla haşır neşir yerde dinlenmenin tadını çıkarırlardı. Seleukos ve Roma dönemlerinde çağlayanlarıyla tanınan dünyaca ünlü bir safiye yeri olan Defne çok sayıda köşkleri, tapınakları, eğlence yerleriyle ünlüydü ve stadyumunda düzenlenen olimpiyatların ihtişamı dillere destandı. Ne yazık ki o eski ihtişamlı devirlerinden geriye, şiddetli depremlerden sonra bugüne gözle görülür bir eser kalmamış. DAPHNE'NİN MİTOLOJİK HİKAYESİ.Mitolojide yer alan Daphne'nin hikayesine gelince. Bu konuda farklı birkaç hikaye var aslında. Birincisine gore, müzik, aşk ve şiir tanrısı Apollo aynı zamanda yaman bir okçuydu ve bu niteliği nedeniyle Eros'la dalga geçercesine konuşurdu. Buna içerleyen Eros iki ok birden fırlattı: Aşk ve şehvet okunu Apollo'ya, mutlak nefret ve kalpleri aşka kapatan oku ise Daphne'ye. Daphne kibirli sözleriyle peşinden koşan Apollo'dan kaçarken ırmak kıyısına geldi ve babası nehir tanrısı Peneus'a kendisini kurtarması için yalvardı. Ancak ayakları yerinden kımıldamadı bile. Yakarısını ancak toprak ana işitmişti ve Daphne'nin bacakları uyuşup, katılaşmaya başladı. Gri renkte bir kabuk kalçalarını ve karnını kapladı, kolları dallara, saçları yapraklara dönüştü. İmkansız aşkının Defne ağacına dönüşünü üzüntüyle izleyen Apollo, ona şöyle seslendi: "Ey Daphne, bundan sonra sen benim kutsal ağacımsın. Ölmeyen yaprakların başıma taç olacak, şairlerin ve kahramanların alnını süsleyeceksin." Bir başka söylencede ise, Zeus'un oğlu ışık tanrısı Apollon, ırmak kenarında gördüğü genç ve güzel bir kız olan Daphne'ye aşık olur ve onunla konuşmak ister. Daphne'yi kovalar. Daphne kurtulamayacağını anlar. "Ey toprak ana beni ört, beni sakla, beni koru" diye yalvarır. Daphne ağaca dönüşür. Apollon şaşırır. Bu olaydan sonra şiir ve silah zaferi defne ağacının dalıyla mükafatlandırılır ve Defne'nin gözyaşlarının Harbiye'deki şelaleleri meydana getirdiğine inanılır. Harbiye'ye gittiğiniz zaman Şelale gideceğiniz yerlerin başında gelmeli. Antakyalılar'ın yaz aylarından vazgeçilmez gezdikleri yerlerin başında gelen Şelale'ler bir zamanlar, kendisi de Harbiyeli olan yönetmen Semir Arslanyürek tarafından filme çekilmişti. Gerçek olay ve kişilere dayanılarak çekilen 'Şellale'nin başrollerinde Hülya Koçyiğit, Tuncel Kurtiz, Aykut Oray, Ali Sürmeli, Savaş Yurttaş gibi deneyimli oyuncular rol alırken diğer rolleri Ege Aydan, Nurgül Yeşilçay, Canan Hoşgör, Ezel Akay, küçük oyuncular Zuhal Tatlıcıoğlu ve yönetmen Semir Aslanyürek'in oğlu Enis Aslanyürek paylaştılar... Filmde olaylar, 8 - 10 yaşlarındaki Cemal'in (Enis Aslanyürek) gözünden anlatılıyor... Cemal'in babası Demokrat Parti'li Yusuf (Aykut Oray) ile, ile amcası CHP'li Süleyman (Ali Sürmeli) arasında, farklı partilere mensup olmaktan kaynaklanan devamlı bir kavga vardır. Yüksek bir duvarla ayrılmış bahçelerine rağmen, aile efradı arasına da yayılan kavga devam ederken, Harbiye Şelalesi'nin öyküsü, lirik bir şekilde araya giriyor... Kasabadaki halkın, gördükleri rüyaları Harbiye Şelalesi'nde akan suya anlatma geleneği vardır.Çünkü onların deyimiyle 'rüyalar sadece akan suya anlatılır ve yorumları Yusuf Peygamber'e mahsustur'... Bu geleneğe bağlı olarak Cemal de, kız kardeşi Şehra (Zuhal Tatlıcıoğlu) ile sık sık şelaleye giderek rüyalarını anlatır... Kasabanın önemli kişiliklerinden birisi de, Cemal'in çıraklığını yaptığı kasabanın berberi Kel Selim'dir (Tuncel Kurtiz). I. Dünya Savaşı'nda Yemen'de savaşan Kel Selim, çalışırken devamlı olarak memleketteki kötü gidişatı, ABD'nin yaptığı Marshall yardımını, Kore'ye asker gönderilişini ve okullarda öğrencilere zorla içirilen, onun deyimiyle "Amerikalılar'ın küçük çocuklarımızı aptallaştırmak için gönderdikleri eşek sütünü" eleştirir... Bir gün baraj yapmak için, şelalenin ağzını genişletmeye kalkan bir inşaat ekibi, şelale ağzındaki kayaları dinamitleyince kayalar yarılır ve şelale suyunun önemli bir kısmı kaybolur. Bu olay, kasabayı karıştırır... Buna en çok kızanlardan biri de Kel Selim'dir... Fakat bir daha rüya anlatamayacakları endişesiyle Küçük Cemal ile kız kardeşi Şehra da çok üzülürler... Şelaler'e gitmek çok kolay. Harbiye'de kime sorsanız size hemen gösterir. Yayladağı'na çıkmadan once dağın eteklerinde vadide yer alıyor Şelale'ler. Buraya girer girmez zümrüt yeşili doku sizi karşılıyor. Sonrasında ise hemen her taşın üstünden, yanından, her ağacın neredeyse altından su damarlarının çıktığını görüyorsunuz. Yaz günlerinde, aşırı sıcaklarda, serin ağaç dallarının altında, bir yanda ayaklarınızın altından sular akarken, bir yandan demli çaşları içme şansınız var. İsterseniz yöresel yemekleri, suların içine kurulan masalarda yiyebiliyorsunuz. Ya da arkadaşlarınızla sohbetler etme şansınız var suların içinde. Sular zaman zaman vadinin derinliklerinde şelaleler oluşturmuş. Onları seyretmek bile insanın günün yorgunluğunu unutmasını sağlıyor. Serinliğin içinde keyifle dinlenebiliyorsunuz. arbiye'ye kadar gitmişken tabii ki Antakya'da gidilebilecek ve gezilebilecek en önemli yerlerden biri. Başlıbaşına gidilecek yer olan Antakya'da görülecek yerlerin başında Antakya Müzesi geliyor. Tunus Mozaik Müzesinden sonra Antakya Mozaik Müzesi dünyanın 2. en büyük kolleksiyonuna sahip. Samandağ'ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan antik kenttir. Kentin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 metredir. Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 metre kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır. Burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. İçinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından "Beşikli Mağara"olarak anılmaktadır. ST PIERRE KİLİSESİ Antakya'nın 2 km kadar doğusunda ve dağ eteğinde, Antakya - Reyhanlı yolu yakınında, önü duvarla kapatılmış bir doğal mağaradır. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde kilise olarak kullanılan ve Hıristiyanlığı yaymak için Antakya'ya gelen (M.S 1. yüzyılın ilk yarısı) havarilerden St. Pierre'nin adıyla anılan bu kilisenin önü sonraki devirlerde kapatılmıştır. Halen müzeye bağlı bir birim olan kilise Papa VI. Paul tarafından 1963 yılında hac yeri olarak ilan edilmiştir. Her yıl burada 29 Haziran günü Katolik kilisesince ayin düzenlenmekte, bu ayine kalabalık bir cemaat katılmaktadır. YAYLADAĞI ve SINIR KAPISI PİKNİK YERİ Harbiye Yayladağı eteklerinde yer alıyor. Zaten Yayladağı'na çıkıp da, Yayladağı kasabasından sonra bir kaç kilometre gidince, Suriye sınırı başlıyor. İşte sınıra çok yakın, neredeyse sınırda olan piknik yeri de gidilebilecek yerlerden biri. Eğer Antakya ya da Harbiye'de kalıyorsanız, yaklaşık 16 kilometre tırmanarak Yayladağı'na çıkıyorsunuz. Sonra da neredeyse o kadar miktarı inmeye başlıyorsunuz. Yol boyunca doğal güzellikler sizi bekliyor. Virajlı yolda dikkatli araç kullanırsanız keyifli bir yolculuk yaparsınız. Yayladağı, ufak ama sevimli bir sınır kasabası. Kasabanın tek ana caddesinde her türlü dükkan yer alıyor. Burayı da gezebilirsiniz. Kasabanın fırınından alacağınız ekmek ve pideler de lezzetli. Sınıra çok yakın bulunan piknik yerinde de yakın komşumuz Suriye'nin hemen yanıbaşında piknik yapma imkanınız var. Türkiye sınırı ile Suriye sınırı içiçe olduğu için, neredeyse bir bakışta Suriyeli askerleri görme şansınız var. Zaten sınır kapısına kadar araçla gidebilirsiniz. Aracınızla geçmeseniz bile iki ülke sınırını görüyorsunuz. Suriye ile Türkiye arasında günübirlik geçişler için vize uygulaması olmadığı için, belki de bu kapıdan Suriye'ye gidip gelebilirsiniz. Zaten iki ülke sınırın hemen dış kısımlarında yaya geçenler için, araçlar bekliyor. Sizi Türk tarafnda Harbiye ya da Hatay'a kadar, Suriye tarafında ise, Lazkiye'ye kadar araçlar götürme hizmeti veriyorlar.Değişik bir gezi olabilir sizin için.BOĞAZİÇİ TURİSTİK TESİSLERİ RESTAURANT Tel : 0326 231 49 33-231 27 76 Faks : 0326 231 56 56 Defne Mahallesi, Ürgen Caddesi Şelale Karşısı Harbiye-Antakya Büyük Özcihan Oteli Tel : 0326 231 67 17-19 Faks : 0326 231 67 20 Hürriyet Mah. Atatürk Caddesi. No: 15 Harbiye-Antakya Hotel Çınar Tel : 0326 231 40 14 Cağlayan Mahallesi, Ürgen Caddesi No: 14 Harbiye Şelalesi Karşısı Harbiye- Antakya YILMAZ İPEK El Dokuması ve Saf İpek İmalat ve Satış Merkezi Tuncay Büyükaşık Tel : 0326 231 43 75 Faks : 0326 231 72 70 Göksel-1 Tantuni - Biftek Salonu-Mersin Ali Palamut Tel : 0336 52 48 Tel : 0337 40 43 Cep : 0532 263 80 93

SAKARYA



AŞIKLAR KÖYÜ'NE BİR GEZİNTİ... Hava bozsa, ağaçlar yapraklarını dökse, rüzgar esip, yağmur yağsa da, Maşukiye her zaman cennet gibi. Maşukiye'ye gitmek için özel aracınızla İstanbul'dan yola çıktığınız zaman iki yönden gidebilirsiniz. Öncelikle bilinen klasik yöntemle, yeni adıyla D-100 karayolu eski adıyla E-5 karayolunu takip edebilirsiniz. Ancak özellikle haftasonu için Maşukiye'ye gezi planladıysanız yapacağınız tek şey, otobanı kullanmaktır. Eğer Avrupa yakasından gidiyorsanız, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü geçtikten sonnra, Ankara yoluna, TEM otobanına gireceksiniz. İstikametiniz, bundan sonra çok kolay. Otobanda 120 kilometre olan hız sınırlamasına uyarak yolculuk yaparsanız, yaklaşık 1.5 saatte Maşukiye'ye ulaşabiliyorsunuz. Bu sırada etrafınızda sonbaharda yavaş yavaş sararan yeşillikler, İstanbul'un çirkin betonları bitince karşınıza çıkacak. Bunları seyretmeye doyamayacaksınız. Özellikle İzmit'i geçtikten sonra, Sapanca Gölü kenarındaki yeşil doku sizi biranda kendinizi tatilin kucağında hissettirecek. Otobanda Adapazarı'na gelirken, Sapanca Gölü çıkışı tabelasını görünce hemen yavaşlayın. Gideceğiniz yere çok az süre kalmış demektir. Sağ şeride geçin ve Sapanca çıkışında, otoban için 600 bin lira ödeyin. Gişelerden çıkınca yol ikiye ayrılıyor. Siz hemen sola dönüş işaretini verin ve yola devam edin. Maşukiye'ye kadar yaklaşık dört kilometre yolunuz var. Bu arada dört ufak köy geçeceksiniz. Hemen hepsi birbirinden güzel köy evleri beton denizinden sonra (İstanbul'daki çirkinliklerden bahsediyorum) gözlerinizi dinlendirecek.Ardından Maşukiye'ye hoş geldiniz tabelası sizi karşılıyor. Yolda sola dönüş sinyali verin ve Maşukiye'nin içine girin. Burada Kartepe tabelasını takip edin. Aracınızla giderken, karşınıza birden bire yolun sağ tarafında alabalık vadisine geliyor. Aracınızı güvenle lokantalara giden yolun kenarına park edin. Maşukiye'de doğanın ortasında yemek yerken acıkacaksınız! Maşukiye'de gecelemek için kalacak çok yer yok. Burasının en büyük eksikliği bu. Ancak özellikle son yıllarda bölgeye karşı yoğun bir talep var. Özellikle İstanbul'dan belli gelir grubunun üstündeki insanlar burada konut sahibi oluyor. Sapanca Gölü'nün etrafı ve buranın en yüksek tepesi olan Kartepe yoğun yerleşim içinde... Hemen her yerde gecekondu değil ama lüks, kaliteli malzemeden evler yapılıyor. Bu evler gerçekten her göreni imrendirecek düzeyde. KARTEPE’DE THE GREEN PARK KARTEPE RESORT Kartepe’de yapımı yılan hikayesine dönen, 17 yıl boyunca yapımı bekleyen tesisler nihayet bitti. Kayak tesislerinin en büyük özelliği, İstanbul’a en yakın kayak tesisi olması. 1 saat 15 dakikada otobandan buraya ulaşabiliyorsunuz. Tesislerdeki kayak pistleri 42 km uzunluğunda. Kar kalınlığı mevsiminde 80 ile 120 cm kalınlığında. İstanbul’a 150 km uzaklıkta yer alan ve 1600 metre yükseklikte bulunan otel ve tesisleri hem yaz hem de kış için ideal. Kartepe’deki oteli ulaşmak için yapmanız gereken tek şey, Maşukiye’de bulunan bağlantı merkezine gitmek. Her koşulda, siste, aşırı kar yağışında bile size bu tesise götürecek özel araçları var. Onlarla 17 km yukarıda bulunan tesislere gidiyorsunuz. Yol kışın en ağır şartlarında bile açık. 30-35 dakika içinde 4 yıldızlı tesise ulaşıyorsunuz. Tesislerin içinde her türlü kayak seviyesine göre, kayaklar, elbiseler yer alıyor. Bunları kiralayarak kayak da yapabiliyorsunuz. Kayak hocaları da var. Onlardan da ders alma imkanınız var. Kayak hakkında biraz bilgi de öğrenmek isterseniz aşağıdaki notlara bakın derim. bÖncelikle kayağa yeni başlayanlar için önleri daha geniş olan kayak takımları veriliyor. Hocalarınız kayak takımlarını giyerken öncelikle botlarınızda bulunan karların temizlenmesi gerektiğini söylüyorlar. Çünkü böylece kayaklara tam anlamıyla hakim oluyorsunuz. İLK DERS. Kayağa ilk kez başladıysanız öncelikle size kayak takımlarını nasıl giyeceğiniz öğretiliyor. Sonra da butonlarla güç alarak düz yerde kaymaya başlıyorsunuz. Durmak içinse, kayaklar arka taraftan dışa doğru açılıyor. Yani ayaklarınızla “ters V” yapıyorsunuz. Bu şekilde durabiliyorsunuz. Dönmek içinse, botunlarla güç alıp dönme yönünün tersine ayaklar eğiliyor. Dönüş bu şekilde gerçekleşiyor. Kartepe'nin en iyi yanı, yılın hemen her mevsiminde eşsiz güzellikte olan manzarası. Zaten bölge damar tıkanıklığı olanların yürüyüş yaptığı yer olarak da biliniyor.Gerek yemeklerden sonra, gerekse spor için buraya yapacağınız yürüyüşle keyifli saatler geçirebilirsiniz. Diğer konaklama merkezleri ise, İzmit ve Adapazarı gibi merkezlerde yer alıyor. Bölgede sürekli oturmayı düşünüyorsanız, sayıları hayli fazla olan emlakçılarla temasa geçin. Göl manzaralı evleri gerek yazın gerekse kışın kiralayarak şehir yaşantısından uzakta hafta sonları ve boş vakitlerinizi geçirebilirsiniz. Maşukiye'de yemek yemek gerçekten çok keyifli. Alabalık Vadisi'nde ise zevkli yemek yiyeceğiniz garanti. Öncelikle buraya adını veren alabalıkların tadına mutlaka bakmalısınız. Bu alabalıkların bir de özelliği var. Bu bölgede satılan alabalıkların büyük bölümü, hemen vadi içinde bulunan Mersu alabalık üretme havuzlarından alınıyor. Bu havuzlar da balıklar toprak kokmasın diye, özel olarak yapılan beton havuzlarda yetiştiriliyor. Burada bulunan içkisiz Yayla Alabalık tesisleri, gerek yiyecekleri, gerekse sunumuyla gidenleri pişman etmeyecek kalitede bir lokanta. Buranın en büyük özelliği, hemen yanıbaşından Kartepe'den gelen suların birleştiği, nehirin akması. Yemek yediğiniz yer ise masallardaki gibi. Yaz ya da kış hiç farketmiyor. Nehir üzerine uzanan tahtadan setler üzerine, yine yöreden elde edilen ağaç ürünlerinden masalara oturuyorsunuz. Öyle hemen her yerde gördüğünüz plastik sandalyeler yok. Masaya oturduğunuz zaman size ilk olarak yörede taze olarak toplanan ürünlerden oluşan mevsim salatası getiriliyor. Bunu seyretmek bile göz zevkinizi okşuyor. Ardından toprak testi içinde Kartepe'nin suyu geliyor. Suyu kana kana içebilirsiniz. Gerçekten tadı doyumsuz. Burada kiremitte alabalık, kiremitte peynir ve kiremitte mantar ile kiremitte köftenin tadına mutlaka bakmanızı öneriyoruz. Bu yemekler hemen her damak tadına uygun kalitede... Fiyatlarına gelince... Bu tesislerde yiyeceğiniz yemeklerin tadı yanında fiyatları da İstanbul'daki lokantalarla kıyaslanamayacak düzeyde. İstanbul'da kebapçıda iki kişi için ödeyeceğiniz fiyata burada dört kişi her şeyiyle yemek yiyip kalkmanız mümkün. Maşukiye'de alışveriş yapmak için çok çeşitli ürünler var. Öncelikle Kartepe'den gelen suyla beslenen Alabalıklar geliyor. Ardından bölgenin halkı çerkez ağırlık olduğu için lokantalarda da kullanılan Çerkez Peynirleri'ni unutmamak gerekiyor. Daha sonra ise çeşit bol. Bölge sulak olduğu için mevsimine göre her çeşit meyveyi bulmak mümkün. Maşukiye'ye iki kilometre uzaklıkta bulunan mantar çiftliklerini de unutmamak gerekiyor. Maşukiye'de yediğiniz ekmeklerin tadına doyamacaksınız! Köy ekmeğini severseniz, dede mesleğini sürdüren Taş Fırını'ndan alacağınız ekmeğin tadına doyamayacaksınız. Ekmeklerin en büyük özelliği ekşi maya ile yapıldıkları için dökülüp dağılmamaları. Taş fırınında asıl ekmeğin yanısıra, taze çerkez peyniri ve bulabirseniz mutlaka almanınızı önereceğim füme peyniri var. Peynirin özelliği ise şu ; Çerkez peyniri imal edildikten sonra, 24 saat ile 3 gün n arasında dinlendiriliyor. Gürgen ya da meşe ağaçlarının talaşlarından yakılan ateşin isinin ortasına konuluyor. Peynir, 3 günle bir hafta arasında iste füme ediliyor.İste ne kadar kalırsa, peynir o kadar tok ve lezzetli oluyor. Peynir gerçekten hiç bir yerde bulamayacağınız bir lezzette. Yapılan çerkez peynirlerinin sütü de özel. Belli cinslerdeki ineklerin sütlerinden yapılıyor. Sütler dükkan sahibi tarafından yüksek bir fiyatla köylülerden toplanıyor ve işleniyor. Bunlar füme peynirler... Yol kenarında satılan meyveler ise dalından kopartılıp satışa çıkarıldıkları için taptaze. İstanbul'un en büyük sorunu olan su problemine kendiniz de bir çözüm bulabilirsiniz. Yanınızda götüreceğiniz bidona, Akpınar, Gümüşpınar, Dalar batmaz, meleksuyu gibi pınarlardan su doldurabilirsiniz. Bundan başka afiyet olsun demek kalıyor bize... Maşukiye'de çevre gezilerine keyifle çıkabilirsiniz. Maşukiye'de ilginç yerlere gelince. Sonbahar gelince yaprakların sararmasını, birer birer yerlere dökülüşünü izlemek istiyorsanız, İstanbul'a çok yakın olan Maşukiye tam size göre. Yemyeşil sık bitki dokusunun içine girdiğinizde kendinizi kaybedebilirsiniz. Buraya gittiğinizde yapacağınız en iyi şey alabalık vadisinin yukarılarına doğru tırmanmak. Tırmanmak dedikse hemen çekinmeyin. Lokantaların bittiği yerde toprak yol sizi tırmanmak istediğiniz yere kadar çıkarıyor. Yanınızda çocuğunuz varsa da fark etmez. Yavaş yavaş tırmanmaya başlıyorsunuz. Etrafınıza göz gezdirmeyi ihmal etmeyin. Çünkü birbirinden ilginç yeşil dokunun içinde kestane, meşe, gibi ulu ağaçları görebilirsiniz.Yolun başında sizi hoş bir sürpriz de bekliyor. Dağlardan gelen sulardan oluşturulan şelale yazın etrafına gelenleri serinletiyor. Kışın da yağan yağışların etkisiyle daha coşarak sizleri karşılıyor. Daha da tırmanmak isterseniz suyun ana toplandığı yere çıkabilirsiniz. Burası lokantaların bulunduğu yerden yarım saatlik uzaklıkta bulunuyor. Isteyen burada dinlenip yola devam edebilir.İsteyen de dönüşe geçebilir. Bir başka yürüyüş rotası ise, Kartepe yolu. Aracınızla, Alabalık vadisine girmeden sol taraftan Kartepe yoluna girerseniz, istediğiniz yere gidebilirsiniz. Yani aracınızı park ettikten sonra. Gerçi, aracınızla zirveye kadar da çıkabilirsiniz. KARTEPE Ancak bunu kışın gerçekleştirmek biraz zor.Çünkü yolun ilk kilometrelerinden sonra ulaşım zorlaşıyor. Ekim ayından itibaren zirveye çıkmak çok zor. En iyisi sıkıca giyinip yürüyüşü gerçekleştirmek. Yol boyunca önce Çiçekli Yayla'nın sonra da Subaşı ve Motali restoranlarını görebilirsiniz. Daha da devam ederseniz karşınıza günübirlik piknik alanı olarak kullanılan Kuzuyayla Mesire yeri çıkar. Burası tepeye 4 - 5 kilometre uzaklıkta. Eğer kışın değil de yazın Kartepe'ye çıkıyorsanız, kış turizmi için hazırlanan ama ne yazık ki yıllardır bitirilemeyen zirvedeki oteller bölgesine kadar ulaşabilirsiniz. Yol boyunca durup Sapaca Gölü'nü, Adapazarı Ovası'nı tepeden seyretmeyi unutmayın. Kısaca buraları görmeden gitmeyin deriz. TELEFONLAR YAYLA RESTORAN AHMET YAZICI Tel : 0262 3542052 Tel : 0262 3543293 KÖY ŞARKÜTERİ Un ve Süt mamülleri Alattin Hanca Cep Tel : 0532 774 15 83 Tel : 0262 354 31 24